Büyük İslam âlimlerinden Alî Ramiteni “kuddise sirruh” hazretleri, bir gün bazı gençlere;
- Kalbleri temizleyen, onu manevi hastalığından kurtaran şualara (Nur) veya (Feyz) denir, buyurdu.
Sordular:
- Kalbin manevi hastalığı nedir ki efendim?
- Kalbin hasta olması, nefse uyarak haramları beğenmesi, bunlara düşkün olması demektir. Bu hastalığı gideren nurlar, Evliyanın kalblerinden yayılır.
Ve benzetme yaptı.
- Evliyanın kalbleri, ondördüncü ay gibidir. Ay güneşten aldığı ışıkları saçtığı gibi, Velilerin kalbi de, Resulullahın güneş gibi nur saçan mübarek kalbinden saçılıp, kendilerine gelen nurları cihana yaymaktadır.
- Bu nurları nasıl alabiliriz efendim?
- Bunun için bir Veliyi sevmek lazımdır. Sohbetinde, yanında bulunarak, onun sevgisini de kazanırsa, daha çok feyz alır.
Eğer Allah’ı seviyorsanız
Bir gün de sohbetinde;
- İşin başı, Resulullah efendimize “aleyhisselam” uymaktır, buyurdu. Nitekim âyet-i kerimede mealen; (Onlara söyle! Eğer Allah’ı seviyorsanız, bana tâbi olunuz! Allah, bana tâbi olanları sever) buyuruldu.
Sordular:
- Allahü teâlâyı sevmenin alameti nedir efendim?
- Allah’ı sevmenin alameti, Onun Resulüne tâbi olmaktır.
- Tâbi olmak ne demek efendim?
- Tâbi olmak, Onun emirlerine ve yasaklarına uymak demektir. Onun emirlerine ve yasaklarına (İslamiyet) denir.
Şöyle devam etti:
- Allahü teâlâyı seviyorum diyenin, İslamiyet’e uyması lazımdır. İslamiyet’e uyan kimseye (Müslüman) denir.
Şöyle bitirdi:
- Allahü teâlâ, Müslümanların, birbirlerini sevmelerini, kâfirleri ve münafıkları ise sevmemeyi emretti.
|