Muhammed Baki Billah hazretlerinin “rahmetullahi aleyh” insanlara şefkati pek fazla idi.
Bir zamanlar kıtlık olmuştu Lahor’da.
Öyle ki, bir lokma ekmeğe muhtaç oldu insanlar.
Onların bu haline öyle çok üzülürdü ki, evinde yemek olsa da yemezdi.
Sebebini soranlara;
- İnsanlar açlıktan kırılırken, bizim yememiz insafa sığar mı? buyururdu.
Evine getirilen yemekleri yemeyip, fakirlere dağıtırdı.
Delhi’ye, at ile giderdi ekseriya.
Ama yolda yaya giden fakirleri görseydi, atından inip, bindirirdi onları atına.
Kendisini tanımasınlar diye de, tebdil-i kıyafetle gider, şehre yaklaşınca, kendi binerdi tekrar ata.
Şefkatinden, manevi himmeti de çok olurdu insanlara.
Talebesi olan İmam-ı Rabbani hazretleri “rahmetullahi aleyh”, bir talebe ile yoğurt göndermişti kendisine.
Senin ismin ne?
Talebe gidip çaldı kapısını.
Baki Billah hazretleri kapıyı açıp, o gelen talebeden yoğurt kabını alırken yüzüne şefkatle bakıp;
- Senin ismin ne, nereden geliyorsun? diye sordu.
Genç tanıttı kendisini.
- Pekâlâ, hocana selam söyle, buyurdu.
Bu kadarcık görüşüp, geri döndüğünde Evliyalık halleri başladı o talebede.
İmam-ı Rabbani hazretleri de hayret edip;
- Evladım, sana böyle ne oldu? diye sordu.
O, kendinden geçmiş halde;
- Bilmiyorum efendim, dedi. Her yerde bir nur görüyorum ki, izah edemiyorum.
Namaz hesabını verirsen
Bir gün de gencin biri sordu bu zata:
- Efendim kıyamette Hesap var değil mi?
- Elbette evladım.
- Peki, nelerden sorulacak acaba efendim?
- Evvela imandan, sonra namazdan.
- Namaz da iman gibi mühim demek ki efendim.
- Elbette. Namaz dinin direğidir evladım. Namaz hesabını veremeyenin diğer hesapları zor geçecek ahirette.
|