Ubeydullah-ı Ahrar hazretleri “rahmetullahi aleyh” bir gün Taşkent’e gitmek üzere yola çıktı.
Mevsim ilkbahardı.
Yolda akşam olunca, bir talebesinin evinde misafir oldu o gece.
Biraz sohbet ettiler.
Yatma vakti gelince;
- Evladım, sen de yanımda yat, buyurdu ev sahibine.
Talebe;
- Baş üstüne efendim, dedi.
Ve aynı odada yattılar ikisi de.
Talebe tam uykuya dalmıştı ki, bir ses duyup uyandı.
Hocasının sesiydi bu.
Uyuyor musun evlat?
Kendisine;
- Evlat, uyuyor musun, yoksa, uyanık mısın? diye sormuştu.
Cevap verdi:
- Uyumuyorum efendim.
- Pekâlâ, hemen kalk, eşyalarını topla ve hemen dışarı çık, buyurdu.
Ve ekledi:
- Bütün mahalle halkını da uyandır. Herkes kıymetli eşyasını alıp çıksın evinden.
Kendi de acele çıktı.
Sonra meydanda toplanan köy halkına,
- Beni takip edin! diyerek hızlı adımlarla yöneldi yakındaki tepeye.
İnsanlar da peşinden.
Az sonra tepenin üstüne toplanmışlardı bütün köy halkı.
Buraya niçin geldik?
Herkes yanındakine;
- Neler oluyor?
- Buraya niçin geldik?
- Bir şey mi var? diye soruyordu.
Ancak kimse bilmiyordu bundaki hikmeti.
Onlar böyle konuşuyordu ki, yukardan bir sel kopup, büyük şarıltıyla köye indi.
Önüne ne geldiyse, alıp götürüyordu.
Ağaçlar, evler, hayvanlar.
Korkunç sel, kısa zamanda köyü harab etmiş, ama insanlar kurtulmuştu.
Bu harikuladeyi hepsi gördü.
Ve o gün, talebesi oldular bu büyük Veli’nin.
|