Zünnun-i Mısri hazretleri “rahmetullahi aleyh”, henüz doğru yolu bulmamıştı ki, bir gece fakirlerle sabahlamıştı bir yerde.
Sabah kalktığında, bir küp fark etti toprağa gömülü.
Eşeleyip çıkardı ki, tamamen altın dolu içi.
Ayrıca Allah yazısı vardı kapağının iç yüzünde.
Bu yazıyı görünce neşelendi, sevindi.
Öyle ki, altını görünce bu kadar sevinmemişti.
Gerçi cahillik dönemiydi o zaman.
Ama Allahü teâlâyı çok seviyordu.
Altınların hepsini dağıttı fakirlere.
Kendisine sadece o kapağı ayırıp, onu almakla kârlı buldu yine kendisini.
Zira Ona göre, altından çok daha kıymetliydi o kapak.
Allah yazısını öpüp, koydu başına.
Seni tebrik ederim
O gece, nurlu bir zat girdi rüyasına,
Kendisine sevgiyle bakarak;
- Seni tebrik ederim. Sen Allah ismini böyle aziz tuttuğun gibi Allahü teâlâ da seni aziz tutup yüceltsin, buyurdu.
Uyanıp gördü ki, kalbi nurla dolmuş tamamen.
Kalb gözü açılmıştı yani.
Yaratılıştan müsaitti zaten.
Çalışıp, kısa zamanda büyük Evliya oldu.
Dünyada en zor şey
Bir gün, bir grup genç;
- Efendim, dünyada en zor şey nedir? diye sordular bu zata.
Cevaben;
- Hakkı batıldan ayırmaktır, buyurdu.
Ve izah etti:
- Yani iyi nedir, kötü nedir? Kim sevilir, kim sevilmez? Bunu ayırabilmektir.
- Bu, o kadar mühim mi ki efendim?
- Elbette. Çünkü ahirette, hak diye sarıldıklarının batıl olduğunu görenler kahrolacak, hüsrana uğrayacaklardır.
Ve ekledi:
- Peygamber efendimiz de “aleyhisselam” bu hususu biz ümmetine öğretmek için; (Yâ Rabbi, bana doğruyu doğru olarak, yanlışı da yanlış olarak bildir. Batıla, hak diye sarılmayayım) diye dua ederlerdi.
|