Mevlana Halid hazretleri “rahmetullahi aleyh” Bağdat’a döndüğünde, âlimler gelip edeble diz çöktüler önünde.
Vakur ve heybetliydi bu zat.
Bir sohbeti, kalblerden kiri pası süpürürdü bir anda.
Sohbetine bir gelen, ayrılmıyordu artık.
Cemaat, her gün daha kalabalık olurdu.
Bağdat valisi olan, Said Paşa da işitip, koştu bu zatın ziyaretine.
Âlimlerin genci ve yaşlısı, önünde edeble oturmuş, başlarını önlerine eğmişler gördü.
Bu hâl garibine gitti biraz.
“Bu kadarı da fazla” dedi içinden.
O esnada Mevlana Halid hazretleri “rahmetullahi aleyh” bir nazar etti valiye,
Heybetinden diz çöküp, titremeye başladı.
Nice zaman sonra sakinleşebildi ancak.
Kendine geldiğinde, ona doğru bakıp;
- Ey vali, kıyamet daha dehşetli yerdir, buyurdu. O gün öyle gündür ki, o günün korkusundan, analar körpe yavrularını unutur, hamile kadınlar vakitsiz doğururlar.
Ve ekledi:
- O gün, herkesi sarhoş gibi görürsün. Ama değillerdir. Fakat Hak teâlânın azabı çok şiddetlidir.
Vali bu nasihatleri dinleyince duygulandı.
Ve korkudan başladı titremeye.
İyi kul nasıl olur?
Bir gün de;
- İyi bir kul nasıl olur efendim? diye sordular bu zata.
Cevabında;
- İyi kul, Allahü teâlânın emir ve yasaklarına ehemmiyet verir, buyurdu. Günah işlerse, hemen tövbe eder.
Ve ilave etti:
- Onlar, insanlardan birşey beklemez, her ihtiyaçlarını yalnız Rablerinden isterler. Onların bir tek korkuları vardır.
- O nedir efendim? dediler.
- Son nefes, buyurdu. Son nefeste imansız ölmekten korkarlar.
Şöyle bitirdi:
- Onlar, Rablerinin rızasını almak için uğraşırlar.
|