Habib-i Acemi hazretlerine bir gün biri gelip;
- Benim, senden yüz dirhem alacağım var, dedi ve istedi bu parayı.
Mübarek zat cevaben;
- Hiç hatırlayamadım, buyurdu. Sen yarın gel, bir çaresine bakalım.
Adam gitti.
O gece, iki rekat namaz kılıp;
- Yâ ilahi, bu kimse doğru diyorsa, bu borcu ödemem için bana kolaylık ver. Eğer yalan söylüyorsa, onu sana havale ettim, diye niyazda bulundu.
O sabah, felç oldu adam.
Hazret-i Habib bunu işitip ziyaretine gitti.
Ne olur, affet beni
O, bu Veli zatı görünce;
- Ne olur affet, dedi. Nefsime uyup yalan söyledim. Aslında senden alacağım yoktu. Ve bu cezayı hak ettim.
Ayrıca;
- Ey Habib, hakkını helal et ve şifa için bana dua eyle, diye yalvardı.
Büyük Veli acıdı yine ona.
- Yâ ilahi, buna şifa ver, diye dua etti.
Duası henüz bitmişti ki adam şifa buldu.
Ve fırlayıp kalktı ayağa.
Sanki hiç hasta olmamıştı.
Allah’ı sevmek için
Bu zat, bir gün sohbetinde;
- Kardeşlerim, Allahü teâlâyı sevmek için, Onun düşmanlarını sevmemek gerekir, buyurdu. Buna, hubbu fillah ve buğdu fillah denir.
Şöyle devam etti:
- Sizi Hak teâlâdan uzaklaştıran ne varsa, düşman bilin onu ve uzaklaşın onlardan. Kalbiniz Allah’tan başka şeye meylederse, hasta demektir, onu tedavi edin.
- Nasıl tedavi edelim efendim? dediler.
- Kalbi hasta olmayanlarla beraber olun. Onların sohbetini dinleyin, onların kitaplarını okuyun.
Şöyle bitirdi:
- Allah sevgisi, Allah adamlarının kalbinde olur. Onlara yakın olanlar da pay alır bu nimetten.
|