Maruf-i Kerhi hazretleri “rahmetullahi aleyh”, İranlı hıristiyan bir anne babadan dünyaya geldi.
Henüz küçük iken, babası bir rahibe teslim etti bu oğlunu.
Rahip, çocuğa yakınlık gösterip;
- Bizim üç tanrımız var,dedi.
Ama o, bu hurafeye karşı çıkarak;
- Hayır, Allah birdir dedi hemen.
Bu yüzden rahip onu dövüyordu hep.
O da üzülüyor ve “Böyle mektep olur mu?” diyordu içinden.
Rahip ile mektepten nefret etmişti artık.
Ve bir gün evden çıkıp, dönmedi bir daha.
Terk etmişti Bağdat’ı.
Kim Rabbini isterse…
Hazret-i Maruf şöyle anlatıyor:
Rahibe olan nefretimden, evimi ve mektebi terk edip çıktım Bağdat’tan.
Bitkin bir halde Kûfe'ye vasıl oldum.
İlk rastladığım camiye girip oturdum bir köşede.
Nur yüzlü bir zat vaaz ediyor, herkes can kulağıyla onu dinliyordu.
Kulak verdim:
- Kim Allahü teâlâya kavuşmak isterse, Allahü teâlâ da o kuluna kavuşmayı ister, dedi.
Çok lezzet almıştım bu sözünden.
Hoca, vaazına ara verip;
- Bugün Bağdat'tan gelen genç nerede? diye sordu cemaate.
Kalkıp, edeble vardım huzuruna.
Ey Rabbini arayan!
Başımı okşayarak;
- Merhaba ey Rabbini arayan! buyurdu.
Rahibi hatırlayıp, ağlamaya başladım.
Çünkü her gün dövüyordu beni.
İslam’ın sevgisiyle dolup taştı kalbim.
Kelime-i şehadeti getirip, Müslüman oldum.
Bana sevgiyle bakıp;
- Ey oğlum, şu anda senin duan makbuldür. Dua et, o rahiple annen ve baban da iman etsinler, buyurdu.
Huzurunda dua ettim onlara.
Ve Bağdat'a döndüğümde sevince gark oldum.
Zira rahip de, annem ve babam da Müslüman olmuşlardı.
|