O devirde Mısır'da bir kişi vardı ki, Gavs-ül azam Seyyid Abdülkadir-i Geylani hazretlerini “rahmetullahi aleyh” çok seviyor, nurlu yüzünü görmeyi çok istiyordu.
Bir gün çıktı Mısır’dan.
Bağdat'a geldi, ama;
- Gavs-ül azam, vefat etti, dediler kendisine.
Çok üzüldü.
İçi yandı.
Hüzün çöktü kalbine.
Bu hüzünle nurlu kabrine gelip edeble oturdu.
Gözlerini kapayıp mübarek ruhuna Fatiha okuyordu ki, elini biri tuttu.
Gözünü açtığında Gavs-ı azam’ı gördü yanında.
Onu, talebeliğe kabul etti.
Ve halkı irşad için icazet verdi kendisine.
Adam, bir anda mürşid-i kâmil olup Allah'ın kullarını irşada başladı.
Resulullaha sevgisi
Abdülkadir-i Geylani hazretlerini “rahmetullahi aleyh” bir kimse ansızın görse, elinde olmadan dehşete kapılırdı.
Talebesinden biri diyor ki:
- Hocama kırk sene hizmet ettim. Bu müddet zarfında yatsı abdestiyle sabah namazlarını kılardı hep.
Resulullah efendimize “aleyhisselam” sevgisi de pek fazlaydı.
Zaten Onun evladı oluyordu.
Bir gün, bu aşk ile ziyaretine geldi ve mübarek Ravdasına yüz sürüp, gözyaşlarıyla ağladı.
Kırk gün böyle ziyaret etti.
O anda bir el gördü
Kırkıncı gün münacatında;
- Günahlarım, okyanus dalgaları gibi çoktur. Hatta yüce dağlardan bile ağırdır. Ama affedici kerimlerin katında sinek kanadı kadar bile değildir, dedi.
O anda bir el gördü.
Bu, Resulullahın “aleyhisselam” mübarek eliydi.
Büyük bir saygı ile müsafeha etti.
Öpüp başına koydu.
Ve bayılıp düştü.
|