Ebrehe, Mahmude’ye bindirdi ki birini,
O, aslen mümin olup, gizlerdi kendisini.
Hem de Nukayl bin Lebib diyorlardı ki ona.
EÄŸilip, ÅŸöyle dedi o filin kulağına:
(Dikkat et, Beytullahı yıkmaya gidiyorsun.
Sakın hücum etme ki, yoksa helak olursun.)
Sürdüler Mahmude’yi sonra Kâbe yönüne.
Lakin o yürümeyip, bakıyordu önüne.
OkÅŸadılar gitmedi, vurdular kâr etmedi.
Önüne yem koydular, bir adım yürümedi.
BaÅŸka yöne sürdüler, gitti hem de koÅŸarak.
Lakin Kâbe yönüne gitmedi tek bir ayak.
Nukayl’ın o sözüne uymuÅŸ idi tabii.
Sanki olduÄŸu yere çakılmıştı mıh gibi.
Hiç böyle deÄŸillerdi halbuki diÄŸer filler.
Lakin Mahmude’deydi o gün bütün ümitler.
İşte tam o sırada, deniz ötelerinden,
Garip bir (kuÅŸ sürüsü) peydah oldu ki birden,
O yerde, böyle kuÅŸlar hiç de bulunmuyordu.
Her biri, gagasında birer (taş) tutuyordu.
TaÅŸlar, nohuttan küçük, büyüktü mercimekten.
Geldiler dalga dalga bir bilinmez cihetten.
Ebrehe ve ordusu, kaç kiÅŸiyse o zaman,
Kuşlar da o kadardı, değildi fazla, noksan.
Evvela Beytullahı tavaf eden o kuşlar,
Gelip, o askerlerin üzerinde durdular.
Attılar o taÅŸları onların üzerine.
Bu vazifeyi görüp, gittiler geri yine.
Her bir taş, bir askerin girerek kafasından,
Mermi gibi deler ve çıkardı ayağından.
MiÄŸferli olsa bile, etmiyordu yine fark.
Her taş, vazifesini yapıyordu muhakkak.
Velhasıl Ebrehe’nin askerleri, filleri,
Yalnız Mahmude hariç, helak oldu herbiri.
Ebrehe bunu görüp, kaçtı memleketine.
Ve yolda yakalandı bir cüzzam illetine.
Bir anda, her yerine yayılmıştı işbu dert.
Sonra memleketine vasıl oldu nihayet.
Ve lakin Ebrehe’nin kahrına memur olan,
O kuÅŸ da, başı üzre gelmiÅŸ idi havadan.
Vazifesi gereği, o da attı taşını.
Deldi taÅŸ mermi gibi Ebrehe’nin başını.
Ayağından çıktı ve o dahi oldu helak.
Hakk'a karşı duranın, sonu budur muhakkak.
Ebrehe askerine, Müslümanlar geriden,
Bakıp, hiçbir hareket görmeyince birinden,
Dediler: (ÖÄŸrenelim vaziyeti bir gidip.)
Akıllı bir zat idi lakin Abdülmuttalip.
Dedi ki: (Bekleyelim, belki de bu kâfirler,
Hareketsiz durmakla, hile yapabilirler.
Ben sessizce yaklaşıp, göreyim hallerini.
Åžayet geri dönmezsem, takip edin siz beni.)
Gidip ÅŸahit oldu ki, cümlesi olmuÅŸ helak.
VermiÅŸ cezalarını onların cenâb-ı Hak. |