Mazhar-ı Can-ı Canan, bir âlim ve veli zat.
Sohbeti, gönüllere olurdu ab-ı hayat.
Üstadına ihlası, sevgi ve muhabbeti,
Fevkalade çoktu hem, ona teslimiyeti.
Buyururdu: (Her neye kavuÅŸtuysam ben eÄŸer,
Hocamın sayesinde, oldu hepsi müyesser.
Bir Müslüman, ne kadar etse de çok ibadet,
Allah’ın rızasına ermesi zordur elbet.
Kulun ibadetleri, ne kadar olsa iyi,
Yine de zor kazanır, rıza-i ilahiyi.
Lakin sevgi beslerse, bir mübarek veliye,
Kavuşturur o onu, rıza-i ilahiye.
Allah’a çok yakındır, evliyalar, veliler.
Onların kalblerine girmektir asıl hüner.
Kazanabilmek için onların sevgisini,
Ne hüneri var ise, göstermeli hepsini.)
Mazhar-ı Can-ı Canan, birkaç talebesiyle,
Kabristana gitmiÅŸti, ziyaret gayesiyle.
Bir kabrin baÅŸ ucunda, oturarak bir miktar,
Teveccüh eyledi ki: Nimet mi, azap mı var?
Hasredince tamamen bu iÅŸe himmetini,
Hak teâlâ gözünden, kaldırdı perdesini.
Hakikati keÅŸfedip, buyurdu ki: (Bu kabir,
Büyük günah iÅŸleyen bir kadına aittir.
Ve ÅŸu anda kabrinde, Cehennem ateÅŸi var.
İmanlı mı, deÄŸil mi, henüz deÄŸil aÅŸikâr.
Benim, yetmiÅŸ bin adet, önceden okuduÄŸum,
Kelime-i tevhidi buna bağışlıyorum.
Dünyadan, iman ile ayrılmışsa o ÅŸayet,
Bu azaptan kurtulup, olur ehl-i saadet.)
Sonra, o sevapları bağışlayıp kadına,
Tekrar teveccüh etti kadının mezarına.
Az sonra buyurdu ki: (Åžükür elhamdülillah.
Kadının günahını affetti ÅŸimdi Allah.
Acı azap çekerken kabrinde biraz önce,
Åžimdi ondan kurtulup, gark oldu bir sevince.)
Sohbet ediyordu ki, talebeyle bir zaman,
İhtiyar biri geldi, bu zata inanmayan.
Dedi ki: (Bu hocanın halleri rahmani mi?
Yoksa şeytani midir, hem bunun var mı ilmi?)
Bu sözler, talebeye çok fena etti tesir.
Mazhar-ı Can-ı Canan oldu çok müteessir.
Hiddetle ona dönüp, eyledi sert bir nazar.
Çırpınmaya baÅŸladı, yerlerde o ihtiyar.
Anladı sert kayaya çarptığını ve lakin,
Dedi ki: (Affet beni, Allah rızası için.)
O, elini uzatıp, kaldırdı onu yine.
Bir şey olmamış gibi, geldi eski haline.
|