Peygamber efendimizin “sallallahü aleyhi ve sellem”, doÄŸru ve emin olduÄŸunu düÅŸmanları bile biliyor, itiraf ediyorlardı.
Hatta Ebu Cehil bile.
Nitekim o, bir gün kendisine;
- Ya Muhammed! Biz seni yalanlamıyoruz ki. Sen, doÄŸru sözlü ve emin birisin. Hiç yalan söylemezsin, demiÅŸti.
Ertesi gün meÅŸhur “Bedir cengi” olacaktı.
O akÅŸam, müÅŸriklerden biri Ebu Cehili yalnız görünce arkasından sessizce yaklaÅŸtı.
- Ya Eba Cehil!
Hışımla döndü.
- Ne var?
- Şurada ikimizden başkası yok.
- Evet.
- Biz bizeyiz yani.
- Lafı geveleme. Ne diyeceksen de.
- Sana bir şey soracaktım.
- Sor haydi!
- Ama doÄŸru söyleyeceksin.
- Tamam tamam, sor bakalım!
- Muhammed, doğru ve emin midir, yoksa yalancı biri mi?
- DoÄŸru ve emindir.
- Yalan söylemez mi?
- Hayır, asla.
Asıl soracağını sordu bu defa:
- Peki, Onunla niye savaşıyoruz öyleyse?
Ebu Cehil şaşırmıştı. Kafasını kaşırken cevap verdi:
- Şey, canım biz kendisine bir şey demiyoruz ki. Getirdiği kitaba karşıyız.
Ve yükseltti sesini:
- Haydi git yat! Yarın müthiÅŸ bir savaÅŸ var.
Ebu Süfyan sen misin?
Ebu Süfyan henüz iman etmemiÅŸti ki, yolu Rum diyarına düÅŸtü bir zaman.
Herakliyus öÄŸrenip, çağırttı huzuruna:
- Ebu Süfyan sen misin?
- Evet, benim.
- Sizin ÅŸu inkâr ettiÄŸiniz zat var ya,
- Muhammed mi?
- Evet. Onu önceden de inkâr eder miydiniz?
- Hayır, etmezdik.
- Yani emin biri midir?
- Evet, emindir.
- Hiç yalan söylemez mi?
- Asla.
Herakliyus, buna raÄŸmen iman edemedi.
Ama Ebu Süfyan, Mekke’nin fethi günü iman etmiÅŸ, sahabi olmakla ÅŸereflenmiÅŸtir.
“radıyallahü anh”
|