Zamanın halifesi, şehrin valisiyle gezerken bir mescitte, gözü Safvan bin Süleym hazretlerine “rahmetullahi aleyh“ ilişti birden.
Onu valiye gösterip;
- Şu direğin yanında oturan kimdir? diye sordu.
Vali oraya bakıp;
- O, Safvan bin Süleym hazretleridir, dedi.
Bu defa hizmetçisine bir kese altın verip;
- Bunu, şu direğin yanındaki zata götür ver, diye emretti.
Hizmetçi, kese ile ona doğru giderken, İbni Süleym hazretleri anladı meseleyi.
Ve hemen kalkıp namaza durdu.
Hizmetçi, başucunda bekledi.
Bunu Halife gönderdi
Selam verince, keseyi arz edip;
- Bunu Halifemiz size gönderdi. Lütfen kabul buyurun, dedi.
Büyük Veli;
- Yanlışlık olmasın. Benim, altın ve gümüşle işim olmaz, buyurdu.
- Sizin isminiz Safvan değil mi?
- Evet Safvan.
- Öyleyse yanlışlık yok. Lütfen alın.
Ancak almadı keseyi.
- İsim doğru. Ama sen yine git sor. Başka Safvan’dır belki.
Hizmetçi, sormaya giderken, O da pabuçlarını giyip acele çıktı mescitten.
Bir sır vereyim mi?
Bir gün de şunu anlattı sevdiklerine:
Bir gün şeytan, saf ve temiz bir Müslümana görünüp;
- Sana bir sır vereyim mi? demiş.
O da;
- Ver bakalım demiş. Ama doğru söyle.
Şeytan;
- Bu diyeceğim doğrudur, inan bana. Her ne olursa olsun, gadaba gelme sakın. Eğer öfkelenip kızarsan, bil ki elimizdesin. Zira en zayıf anın, o andır senin.
Ve eklemiş:
- Kızdığın vakit kendine hakim olmazsan, ben bedenine girip sana hükümran olurum.
|