Rabia-i Adviyye hazretlerinin “rahmetullahi aleyha” bir gün misafiri vardı.
Ancak yemeğe koymak için, soğan yoktu evinde.
Misafir;
- Ey Rabia, komşudan istesek, dedi. Zira soğansız yemek lezzetsiz olur.
Ona cevaben;
- İsteyemem, buyurdu.
- Neden?
- Kırk senedir, Rabbimden başkasına el açmamaya söz verdim.
Hazret-i Rabia'nın bu sözü henüz bitmemişti ki, bir kuş, ayaklarıyla iki soğan bıraktı kapı önüne.
Avcuna üfleyince…
Bir gece de, dostları gelmişti hanesine.
Ancak kandili yoktu mübarek hatunun.
Misafirler;
- Şimdi ne yapacağız? diye telaşlandılar.
Hazret-i Rabia;
- Üzülmeyin, buyurdu.
Ve üfledi bir avcuna.
O anda nur geldi parmakları ucuna.
Kandil gibi aydınlattı evi.
Kalbleri hastadır
Bu hatun bir gün;
- İnsanlar, bedenlerinin hastalığına çok ehemmiyet veriyorlar, buyurdu. Bu, normaldir. Ama asıl kalbleri hastadır onların.
- Kalbleri mi hastadır efendim? dediler.
- Evet, gönülleri hastadır yani. Fakat bunun farkında bile değiller. Halbuki asıl dert budur. Çünkü bu hastalık, insanı Cehenneme götürür.
- Bu hastalığın ilacı nedir efendim?
- Önce Ehl-i sünnet âlimleri’nin yazdığı ilmihal kitaplarını okuyarak İslamiyet’i öğrenmektir. Nasıl vücudumuzu besliyorsak, bu da kalbin gıdalarından biridir işte. Gıdası verilmezse kalb hasta olur. Daha da verilmezse, ölür mâzallah.
- Kalbin ölmesi ne demektir efendim?
- İmanını kaybetmesidir mâzallah.
|