Rabia-i Adviyye hazretleri “rahmetullahi aleyha”, bir gün evinde ağlıyordu.
Yanındakiler;
- Niçin ağlıyorsunuz? dediler.
- Üç büyük derdim var, buyurdu. Bunları düşündükçe ağlıyorum.
Merak ettiler:
- Nedir bu üç büyük dert? Söyle, belki bir çare buluruz.
- Bunlar, zannettiğiniz gibi kolay halledilmezler. - Olsun, sen yine de söyle.
- Pekâlâ, birincisi, ölürken, son nefesimde imanımı kurtarabilir miyim? diye çok korkuyorum.
- İkincisi nedir efendim?
- İkinci derdim, mahşerde amel defterim sağımdan mı verilir, solumdan mı?
- Ya üçüncüsü efendim?
- Üçüncüsü de, herkesin hesabı görülüp de lâyık oldukları yere götürülürken, ben Cennetlikler ile mi giderim, yoksa Cehennemliklerle mi?
Ve ekledi:
- Önümde böyle korkunç tehlikeler varken ben ağlamayayım da kimler ağlasın?
Hubbu fillah nedir?
Bir gün, bir sevdiği gelip;
- Hubb-u fillah nedir efendim? diye sordu bu hanıma.
Cevaben;
- Ehl-i sünnet yolunda olan Müslümanları ve Allah’ın dinine hizmet edenleri Allah için sevmektir, buyurdu.
Sordu yine:
- Peki buğd-u fillah nedir efendim?
- Buğdu fillah, kâfirleri, yani Allahü teâlânın düşmanlarını, Allah için sevmemektir. Ama bu, sadece sevmek ve sevmemektir. Yoksa dövüşmek ve münakaşa etmek değildir.
Ve ekledi:
- Münakaşa, dostla yapılırsa, dostluğu azaltır, düşmanla yapılırsa düşmanlığı arttırır. Ayrıca kalb kırılmasına da sebep olur ki, kâfirin de kalbini kırmak günahtır dinimizde.
|