Bir vakitler Ebu Abdullah diye bir kimse vardı.
Çok severdi Eül Hasen-i Şazili hazretlerini “rahmetullahi aleyh”.
Dua edeceği zaman, onu vesile eder; bu zatın hürmetine… diyerek dua ederdi.
Ve kavuşurdu muradına.
Bir gün, Resulullahı “aleyhisselam” gördü rüyada.
Edeble yanına yaklaşıp;
- Yâ Resulallah! Ebül Hasen-i Şazili nasıl bir kimsedir? Benim ne ihtiyacım olsa, Onu vesile edip dua ediyor ve muradıma kavuşuyorum, diye arzetti.
Efendimiz “aleyhisselam” cevaben;
- O, benim evladımdandır, buyurdu. Her babanın, evladında bir parçası bulunur. Onda da benim vücudumdan bir zerre vardır. Kim, benim bir zerremi vesile ederse, bizzat beni vesile etmiş olur.
Ve şöyle bitirdiler:
- Sen de oğlum Ebül Haseni vesile edince, beni vesile etmiş oluyorsun ki, kim benim hürmetime dua etse, Hak teâlâ elbette kabul eder.
Cennete imanla girilir
Bir gün de sevdiklerine;
- Cennete iman ile girilecek, ama bir şartla, buyurdu.
Sordular:
- O şart nedir efendim?
- Doğru iman, buyurdu. İmanın doğru olması lazım. İşte bu doğru iman o kadar kıymetli ki, Allahü teâlâ onun mükafatını dünyada vermiyor.
Merak ettiler:
- Neden efendim?
- Çünkü dünya, buna müsait değil. Bu dünya, yıpranmaya, yok olmaya mahkum. Ahiret nimetleri ise devamlı ve sonsuzdur. Allahü teâlâ bu nimetler için Cenneti yarattı. İmanın karşılığı olan nimetleri Cennette verecek.
|