Şöyle naklediyor ki Alaaddin-i Attar:
Hocamız, bir gün gelip, odunluğa baktılar.
Mevsim kışa yakındı, buyurdu: (Çokça odun,
Toplayıp, odunluğu tamamiyle doldurun.
Hatta biraz acele edin ki, belli olmaz.
Birden kış bastırırsa, yakacaksız durulmaz.)
(Peki) deyip, o günü gidip odun topladık.
Doldurduk odunluğu, kalmadı boş yer artık.
O gece, başladı ki birden bir kar ve yağış,
Yıllarca olmamıştı Buhara'da öyle kış.
Kırk gün hiç durmaksızın, kar devam etti, fakat,
Buna rağmen o kışı, geçirdik gayet rahat.
Bir başka talebe de, diyor ki: Buhara'da,
Bir gün oturuyorduk, bazımız bir arada.
Lakin biri vardı ki aramızda o günü,
Bilmezdi hocamızın manen üstünlüğünü.
Aleyhinde bir laflar edecekti ki biraz,
Biz hemen kendisini uyarıp, ettik ikaz.
Lakin o devam etti, öyle konuşmasına.
O sırada bir arı gelip girdi ağzına.
Ve öyle ısırdı ki dilini kuvvetlice,
Gayet büyük ızdırap, acı çekti bir nice.
Dedik: (Onun hakkında konuştun sen bunları.
Bu sebepten dilini, ısırdı böyle arı.)
O zaman pişman olup, düştü bir nedamete.
Kalbindeki soğukluk, dönüştü muhabbete.
Az önce, hakaretler savururken o zata,
Şimdi, muhabbetiyle yanar oldu adeta.
Yine hacda, müminler tavaf yapıyorlardı.
O sene, Beytullahta bu büyük zat da vardı.
Kurban kesiyorlarken Müslümanlar Mina’da,
Hazret-i Hace dahi, bulundu yanlarında.
Buyurdu: (Bizim dahi, lazım kurban kesmemiz.
Lakin biz, oğlumuzu belki kurban ederiz.)
Talebeler, bu sözden bir şey anlamadılar.
Dediler ki: (Muhakkak, bu sözde bir hikmet var.)
O günün tarihini, bir yere kaydettiler.
Haccı ifa ederek, geri avdet ettiler.
Sonra öğrendiler ki, varınca Buhara'ya:
O gün, sevgili oğlu göçmüş dar-ı bekaya.
Buyurdu ki: (Rabbimin ihsaniyle bu oğlum,
Vefat etmesiyle de, Resule tâbi oldum,
Çünkü onun oğlu da, etmişti böyle vefat.
Çok şükür hasıl oldu, bunda da mutabaat.
O Resulün başından, her ne ki geçti ise,
Benim dahi başımdan geçti aynı hadise.
Onun yapmış olduğu her işle amel ettim.
Bir tek sünneti bile, katiyen terk etmedim.)
|