Celaleddin-i Hindi, âlim ve veli bir zat.
Kendini sevenlere ederdi hep nasihat.
Bir gün de buyurdu ki: (Vaktiyle âlim biri,
Vardı ki, İslam için çalışırdı ekseri.
Bir hayli talebesi vardı hem bu kişinin.
Onlar da çalışırdı, İslam’a hizmet için.
Yine bu talebeler, hizmete müteallik,
Bir çıkmaza girince, ona sorarlardı ilk.
Velakin bir ikisi, sorsa da ona yine,
Giderlerdi maalesef, kendi bildiklerine.
Bir gün, şöyle buyurdu toplayıp talebeyi:
(Evet soruyorsunuz bana bir meseleyi.
Fakat bazılarınız, aldıkları cevaba,
Göre iş yapmıyorlar, sebep nedir acaba?
Ya bana bir hususta, gelip bir şey sormayın.
Yahut soruyorsanız, ne dersek onu yapın.
Çünkü eğer bir kimse, birine, bir suali,
Sorup da yapmaz ise, vardır büyük vebali.
Sormak, şu demektir ki: (Sana güveniyorum.
Çünkü benim lehime söylersin, biliyorum.
Bu yüzden soruyorum bu işi sana bizzat.
Nasıl cevap verirsen, edeceğim itaat.)
Bu dünyada en zor şey, vermektir doğru karar.
Allah'a şükredin ki, soracak yeriniz var.
Biz, cevap veriyoruz her suale muhakkak.
Siz dahi aynen yapın, biz nasıl söylüyorsak.)
Bir gün de buyurdu ki: (Mazhar-ı Can-ı Canan,
Bir mezarın yanından geçiyordu bir zaman.
Kalb gözüyle baktı ki, kabirde bir kadın var.
Melekler, o kadına çok azap yapıyorlar.
Düşündü ki: Acaba bu kadın kâfir midir?
Yoksa imanı var da, günahkâr biri midir?
Önceden okuduğu bir tek (hatm-i tehlil)in,
Yani yetmişbin adet kelime-i tevhid'in,
Sevabını, kadının ruhuna gönderince,
Azaptan kurtularak, gark oldu bir sevince.
Yani kadın, o anda kurtuldu o azaptan.
Ve kabri, birden bire oldu hep gül gülistan.)
Bir gün de buyurdu ki: (Beş şey gelmeden önce,
Beş şeyin kıymetini, bilmek lazım iyice.
Bir hastalık gelmeden sıhhatin kıymetini,
Bilip, yapmak gerekir Rabbe ibadetini.
Ölüm gelmeden önce, kıymetini bu ömrün,
Bilmeli ki, pişmanlık olmasın yine o gün.
Fakirlik gelmeden de, paranın kıymetini,
Bilirse, sıkıntıya sokmaz insan kendini.
Meşguliyet gelmeden boş geçen zamanların,
Kıymeti bilinirse, üzüntü olmaz yarın.
Zira o boş vakitte, bir Allah dese insan,
O bir tek kelimeyle, değişir belki mizan.)
|