Hindu Fatıma Sultan, düşünür idi ki hep:
Bundan, Emir Sultan'ın haberi var mı acep?
Bunu, nasıl, kiminle sordursam kendisine?
Deyip, açtı gizlice bunu hizmetçisine.
Dedi ki: (Bu rüyayı anlat Emir Sultan’a.
Bakalım ne şekilde bir cevap verir sana.)
O gidip anlatınca, dedi: (Malumumuzdur.
Gördükleri o rüya, sahih, yani doğrudur.
Kıyıldı nikahımız Rabbimiz tarafından.
Dinimiz üzre dahi, kıyılmalıdır el’an.)
Bunu, Hindu Sultan’a söyleyince hizmetçi,
Memnun olup sevindi, rahatladı pek içi.
Peşinden Emir Sultan gönderdi ki dünürler,
Padişahın kızını gidip talep edeler.
Lakin Valide Sultan, vermek istemedi pek.
Red dahi edemedi açıkça söyleyerek.
İşi, zora sürdü ve dedi ki dünürlere:
(Benden cevap olarak söyleyin ki Emir’e:
Kırk deve yükü altın getirir ise şayet,
Bu takdirde kızımı, veririm ona elbet.)
Gelip Emir Sultan’a, verince bu haberi,
Dedi ki: (Göndersinler öyleyse develeri.)
Bu, Valide Sultan’a haber verildiğinde,
Bir telaş ve kargaşa oldu saray içinde.
Dediler: (Nasıl olur, bir fakir, garip derviş,
Kırk deve yükü altın bulacak, olmaz bu iş.
Hem de Padişahımız ne derler ki bu işe?
Verilir mi Sultanın kızı hiç bir dervişe?)
Lakin Valide Sultan, söz vermişti bir defa.
Geriye alamadı o vaadini bir daha.
İlgili memurlara derhal emir verdi ve,
Hazırlıklar yapılıp, yola çıktı kırk deve.
Emir Sultan, onlara buyurdu: (Gelin beri!
Şu çayın kenarında durdurun develeri.)
Ve yerdeki kumları göstererek onlara,
Buyurdu ki: (Şunları doldurun çuvallara.)
Deveciler, kum ile doldurup çuvalları.
Develerin sırtına yüklediler onları.
Nihayet kırk deveden hasıl olan bu kervan,
Saraya müteveccih, oldular yola revan.
Bunu merak ederken saray halkı begayet,
O develer, saraya vasıl oldu nihayet.
Emir Sultan buyurdu: (Boşaltın heybeleri!
İnşallah altın olur o kumların herbiri.)
Saray mensuplarının gözlerinin önünde,
Heybedeki o kumlar, (altın) oldu o günde.
Valide Sultan dahi, görüp bu kerameti,
Onun bu isteğini mecburen kabul etti.
|