Fenari’nin mektubu, Sultana erişince,
Okuyup, yaptığına pişman oldu bir nice.
Dedi: (Eyvaah ne yaptık, elimizle maalesef,
O kırk sipahimizi, oklara ettik hedef.
Emir verip, başını istediğimiz o er,
Resulün evladından bir veli imiş meğer.)
Bu hadiseden sonra, günler geçti aradan.
Bursa’ya dönüş yaptı, Yıldırım Bayezid Han.
Cihaddan, zafer ile dönüyordu ki ordu,
Yavaş yavaş Bursa’ya doğru ilerliyordu.
Karşılamak üzere, gelmişti nice insan.
Onların arasında vardı hem Emir Sultan
Padişah, tâ ilerden görünce birden onu,
Anladı damadının bu kimse olduğunu.
Düşündü ki: İşte o, o yaraları saran.
İşte o, Niğbolu’da kapıyı bize açan.
Yanına yaklaşınca, dedi ki: (Evet, sendin!
Sen dahi bu savaşta bizimle beraberdin.)
Emir Sultan dedi ki: (Mübarek olsun gazan!
Allah, noksan etmesin sizi hiç başımızdan.)
Padişah attan inip, sarıldı damadına.
Gözünden sızan yaşlar, aktı yanaklarına
Yıldırım Bayezid Han, sordu ki ona şöyle:
(O el çabukluğunuz ne idi cenkte öyle?)
O da, Fetih suresi, onuncu âyetini,
Okuyup, yaptı sonra meal-i şerifini.
Demek istemişti ki: (Hak'tandır yardım, medet.
Benim yardımlarım da, Onundur yine elbet.)
Ne zaman ki Timur Han, Osmanlı sınırına,
Gelince, Bayezid Han, sert çıkış yaptı ona.
(Savaşa girme!) diye, Emir, ona nasihat,
Ettiyse de, Emir’i dinlemedi o fakat.
Onunla cenk etti ve oldu mağlup ve esir.
Ve bundan ötürü de, oldu çok müteessir.
Ona, bu mağlubiyet, acı geldi begayet.
Tahammül edemeyip vefat etti nihayet.
Yavuz Sultan Selim de, ecdadı gibi yine,
Ziyarete giderdi büyüklerin kabrine.
Ne zaman bir cenk için, hazırlanırsa ordu,
Gidip, Emir Sultan’da çok dua ediyordu.
Onun nurlu kabrini eyleyerek ziyaret,
Ruhaniyetlerinden isterdi yardım, medet.
Yine bir defasında geldi Emir Sultan’a.
Fatihalar okuyup, irsal etti ruhuna.
Kabirden şu nidayı işitti ki: (Ya Selim!
Üdhulu mülke Mısra, inşallahü aminin.)
Yani buyurmuştu ki: (Ya Selim, inşallah siz,
Bir emniyet içinde, Mısır’ı fethediniz.)
Orada olanların hepsi duydu bu sesi.
Yavuz Sultan Selim’i tebrik etti cümlesi.
|