Bir gün, içki içmeye mübtela bazı gençler,
Kıra gidip, içmeyi çok arzu eylediler.
İçki şişelerini koyup çantalarına,
Sonra, grup halinde çıktılar kır yoluna.
Lakin Hasan Sezai dergahının önünden,
Geçerken, o, bunları gördü ve sordu hemen:
(Nereye gidersiniz bu vakitte evlatlar?
Çantalarınızdaki şişelerde neler var?)
Onlar ise gülüşüp, muziplik olsun diye,
Şöyle cevap verdiler Sezai Efendi’ye:
(Baba, kıra gezmeye gidiyoruz şimdi biz.
Ve yalnız şerbet ile dolu şişelerimiz.)
O, tebessüm ederek buyurdu ki: (Ey gençler!
Madem öyle dersiniz, öyle olsun bu sefer.)
Daha sonra ayrılıp, oldular kıra vasıl.
İçki şişelerini çıkardılar velhasıl.
Sofraları kurup da, içmeye başlayınca,
Şaşırdı hepsi birden, birer yudum alınca.
Zira o şişelerde bulunan o içkiler,
Gördüler ki, hepsi de tatlı bir şerbettiler.
İçlerinden birisi dedi ki en nihayet:
(Niçin şaşırıyoruz, hadise basit gayet.
Yolda rastlamıştık ya o büyük evliyaya,
Biz, aldattığımızı zannettik onu güya.
O bize sormuştu ya: (Ne vardır şişenizde?)
(Yalnız tatlı şerbet var) demiştik ona biz de.
O da buyurmuştu ki: (Öyle olsun ey gençler.)
Onun için, şerbete tebdil oldu içkiler.
Çünkü babam derdi ki: Bu evliyalar var ya,
Ağzından ne çıkarsa, yaratır Hak teâlâ.
Çünkü Allah indinde yüksekmiş değerleri.
Ve hiç mahcup etmezmiş Allah bu velileri.)
O gün tövbe ederek, söz verdiler Allah’a.
Hiç içki içmediler ondan sonra bir daha.
Bu mübarek velinin, hayatındaki gibi,
Vefatından sonra da görüldü kerameti.
Yüz sene geçmişti ki vefatından mesela,
Yağmur yağıp, kabrini su basmıştı pek fazla.
Dergahın bulunduğu caminin hatibini,
Rüyada ikaz edip, istedi tamirini.
Hatip, aynı rüyayı görünce birkaç gece,
İşin ciddiyetini idrak etti böylece.
Resmi makamlara da vererek bir malumat,
Toplandı ulemadan, hal ehli birkaç zevat.
Hepsinin huzurunda tazim ve hürmet ile,
Mübarek kabirleri açıldı Besmeleyle.
Ve nihayet göründü o mübarek bedeni.
O gün defn olmuş gibi, duruyordu yepyeni.
|