UBEYDULLAH-I AHRAR
kuddise sirruh
Türkistan'ın büyük velîlerinden. Kendilerine "Silsile-i aliyye" adı verilen ve insanlara İslâmiyet’in emir ve yasaklarını anlatarak dünya ve ahirette seâdete kavuşmalarına vesîle olan büyük âlim ve velîlerin onsekizincisidir.
İsmi, Ubeydullah bin Mahmûd bin Şihâbüddîn'dir. Babası Mahmûd Şâşî, devrinin âlimlerinden velî bir zât idi. Annesi, hazret-i Ömer'in soyundandır. Ahrâr lakabıyla ve Taşkendî nisbesiyle tanınmıştır. 1403 (h. 806) senesinde Taşkent'te doğdu. 1490 (h. 895) senesinde Semerkant'ta vefât etti. Kabri oradadır.
Allah adamlarından Ubeydullah-ı Ahrar,
Sayesinde, zulmetten nura çıktı insanlar.
Çocukken parlıyordu yüzünde nur ve şua,
Görenler hayran olur, ederdi ona dua.
Şihabüddin adında, vardı ki bir dedesi,
Evliya bir zat olup, yüksekti derecesi.
Hastalanıp, vefatı yaklaşınca bu zatın,
Vedalaştı hepsiyle aile efradının.
Sonra, torunlarıyla görüştü birer birer.
En son, Ubeydullah’ı yanına getirdiler.
Henüz pek küçük idi Ubeydullah o zaman.
O içeri girince, doğruldu yatağından.
Kucağına alarak, bağrına bastı onu.
Ağlayarak dedi ki: (Bekliyordum ben bunu.
Bu, çok büyük bir veli olacaktır ilerde.
Ve lakin ben hayatta bulunmam o günlerde.
Âlemi tutacaktır, bunun feyz ve nurları.
Emrinde olacaktır, cihan padişahları.)
Sonra da, babasına buyurdu ki: (Ey oğlum!
Bunun yetişmesini, sana ısmarlıyorum.)
Akranları oynarken, o, hiç oynamıyordu.
Zira oyun oynamak, ona tad vermiyordu.
Derlerdi: (Bizim ile oynamazsın sen niçin?)
Derdi ki: (Biz dünyaya, gelmedik oyun için.)
Gençliğinde, ziyaret eylemişti Hire’yi.
O yerde, bir kimseden duydu Yakub Çerhi’yi.
Onun muhabbetiyle, tutuştu, yandı birden.
Onu görmek üzere, derhal çıktı o yerden.
Huzuruna girince, gördü sevgi, iltifat.
Kalbinden geçirdi ki: İşte aradığım zat.
Onu, Yakub-i Çerhi görür görmez ilk daha,
Fark etti kalbindeki o cevheri bi-baha.
Bahaddin Buhari'yi, anlatıp uzun uzun,
Dedi: (İşte bu zattır, rehberi yolumuzun.)
Elini uzatarak, sonra Ubeydullah’a,
Buyurdu ki: (Şimdi kalk, gel eyle müsafaha.)
Bir an tereddüt etti Ubeydullah-ı Ahrar.
O zaman buyurdu ki: (Yüzüme eyle nazar.)
Bakınca, öyle nurlu gördü ki cemalini,
Sarılıp kucaklamak istedi kendisini.
Yakub-i Çerhi dahi, buyurdu ki: (Gel beri.
Behaeddin Buhari tutmuştur bu elleri.
Demişti: Senin elin, aynen benim elimdir.
Senin elini tutan, benim de sevdiğimdir.
Bu el, onun elidir, haydi müsafaha et.
Sana müyesser oldu bu nimet ve saadet.)
Hürmet ve muhabbetle, tutup öptü elini.
Üç ay hizmet ederek, aldı icazetini.
|