Kadın sahabilerden vardı ki Hifa hatun.
Rabbine tevekkül ve rızası tamdı onun.
Geçirirdi ömrünü ibadet ve taatle.
Güzellik ve ahlakta meşhur idi gayetle.
Hem dahi zengin olup, var idi çok serveti.
Lakin onun gözünde, yoktu malın kıymeti.
O, hep ahiretini düşünürdü durmadan.
Ve ölüm hazırlığı içindeydi her zaman.
Ayrıca çok severdi Allah’ın Resulünü.
Ona çok bağlı olup, dinlerdi her sözünü.
Ne müşkili olursa, danışırdı hep Ona.
Yine bir gün Resulün geldi huzurlarına.
Dedi: (Ya Resulallah, bana bir iş öğret ki,
Ben onu işlemekle, kazanayım Cenneti.)
Buyurdu: (Bir erkekle evlenmelisin önce.
Dininin yarısını hıfz edersin böylece.)
Dedi: (Ya Resulallah, kim olur benim eşim?
Padişah Necaşi’yi bile ben reddetmişim.
Nice verenler oldu yüz deve, hayli ziynet.
Lakin ben, her birini çevirip eyledim red.
Madem ki şimdi bana, bu yoldadır emriniz,
Razıyım, siz her kimi münasip görürseniz.)
Resulullah, birini tayin etseydi eğer,
Belki üzülürlerdi ismi söylenmeyenler.
Buyurdu: (Yarın sabah, mescide önce gelen,
Kim ise, onun ile nikahlan, sonra evlen.)
Böyle buyurduğundan Allah’ın Sevgilisi,
Alınıp üzülmedi eshabın hiçbirisi.
Lakin bir uyku verdi Hak teâlâ onlara.
Biri hariç, hepsi de uyumuştu o ara.
Merak ile beklerken Allah’ın Peygamberi,
Süheyb adlı sahabi giriverdi içeri.
Süheyb ki, hiç kimsesi bulunmayan bir garip.
Dünyalık hiçbir şeye değildi hem de sahip.
Rengi siyaha yakın, yok idi güzelliği.
Uzun boylu ve lakin çelimsiz, zayıf idi.
Halbuki Hifa Hatun çok güzeldi ve zengin.
Resulullah buyurdu: (Ey Hifa, işte dengin.)
(Peki Ya Resulallah) diyerek kabul etti.
Zira Resulullaha tamdı teslimiyeti.
Onun bu cevabına sevindi Resulullah.
Bir hutbe okuyarak yapıldı akd-i nikah.
Sevindiler buna hep, o gün cümle sahabi.
Az sonra, Resulullah çağırarak Süheyb’i,
Buyurdu: (Kalk ya Süheyb, bir şeyler al geline.
Ve zevcenin elinden tut da götür evine.)
Dedi: (Ya Resulallah, dünyalık yok bir şeyim.
Malum yoktur evim de, nereye götüreyim?)
Aynı kabre kondular
Süheyb, Resulullaha halini arz edince,
Gelip Hifa Hatuna söylediler hemence.
O zaman Hifa Hatun şöyle dedi cevaben:
(Filanca konağımı hibe ettim ona ben.
Şu bir kese dolusu altın da, onun olsun.
Gelip beni alarak, evimize götürsün.)
Allah’ın Sevgilisi, çok memnun oldu buna.
Dua etti o zaman hem Süheyb’e, hem ona.
Süheyb’le Hifa Hatun sonra veda ederek,
Geldiler o konağa Allah’a hamd ederek.
Akşam yemek yiyip de, gelince yatma vakti,
Hifa Hatun, Süheyb’e şu fikri teklif etti:
(Ey Süheyb, bilirsin ki bir nimetim ben sana.
Lakin buna mukabil, bir mihnetsin sen bana.
Şükretmen lazım gelir senin işbu nimete.
Benim dahi sabretmem gerekir bu mihnete.
İşte bu ikisini ifa için ey Süheyb!
Gel, seninle bu gece ibadet edelim hep.
Sana, şükredenlerin sevapları verilsin.
Bana da, sabredenler ecri ihsan edilsin.)
Hazret-i Süheyb dahi, onun bu teklifini,
Gayet münasip görüp, kabul etti fikrini.
İkisi de o gece, ibadet yaptılar hep.
Ve sabah namazında, mescide gitti Süheyb.
Ve lakin ondan evvel, gökten Cibril gelerek,
Onların bu halini haber verdi tek be tek.
Dedi: (Ya Resulallah, müjde ver ikisine.
Kavuştular Cennetin yüksek derecesine.)
Resulullah, Süheyb’e sual etti bu şeyi:
(Ya Süheyb, ne şekilde geçirdiniz geceyi?)
(Siz söyleyin) diyerek başını eğdi öne.
Anlattı Resul dahi ahvali kendisine.
Sonra da buyurdu ki: (Sizler Cennetliksiniz.
Rabbimizi Cennette mutlak göreceksiniz.)
Süheyb çok sevinmişti Resulün müjdesine.
Derhal yere kapandı, şükrane secdesine.
Dedi ki: (Ya ilahi, beni bağışladıysan,
Şu anda al ruhumu, günaha bulaşmadan.)
Kabul oldu duası bu mümtaz sahabinin.
Ruhu, secdede iken kabzolundu Süheyb’in.
Eshab bunu görünce, pek çok duygulandılar.
Onun bu durumunu görerek ağladılar.
Resulullah buyurdu: (Bu vefat etti, ancak,
Bir haberim yine var, daha çok şaşılacak.
Cebrail, şimdi gelip haber verdi ki şunu,
Hifa dahi evinde teslim etti ruhunu.)
Techiz ve tekfin gibi hizmetleri gördüler.
Sonra, ikisini de yan yana defnettiler.
|