Adaletin timsali, Sıddık’ın halifesi.
İyilikler menbaı, feyiz nur hazinesi.
Dokuzuncu dedesi, Ka’b adlı bir kimsedir.
Soyu, Resulullahla, bu kimsede birleşir.
İman etmesi ile, otuziki yaşında,
Müminlerin sayısı, kırk’a çıktı o anda.
(Faruk) lakabı ile, şereflendi sonradan.
Nitekim bir hadise, vuku buldu o zaman.
Şöyle ki, bir yahudi ve bir münafık kimse,
İhtilafa düştüler bir hususta nedense.
O zaman, münafığa dedi ki o yahudi:
(İstersen Muhammed’e, gidelim, yürü haydi!
Ona söyleyelim de, bu ihtilafımızı,
Meseleyi o çözsün ve bulsun aramızı.)
Böylece, yahudinin uyarak arzusuna,
Geldiler Peygamber-i zişânın huzuruna.
Meseleyi, ayniyle verince ona haber,
Yahudinin lehine, hüküm verdi Peygamber.
Çıktılar daha sonra, Resulün huzurundan.
Lakin o münafığın, huzuru kaçtı bundan.
Dedi ki: (Bu olmadı, gel Ömer’e gidelim.
O nasıl hükmederse, onu kabul edelim.)
Yahudi, buna dahi razı olup, bu sefer,
Ömer ibnil Hattab’ın, hanesine gittiler.
Meseleyi anlatıp, beklerken ondan cevap,
Önce, bir sual sordu onlara İbni Hattab.
Buyurdu ki: (Var iken Peygamber efendimiz,
Siz, ona gitmeyip de, niçin bana geldiniz?)
Yahudi arz etti ki: (Biz buraya gelmeden,
Söylediğiniz zata gittik daha evvelden.
Lakin onun hükmünü, beğenmedi bu kişi.
Şimdi sana geldik ki, halledesin bu işi.)
O böyle söyleyince, celallendi o ara.
Lakin belli etmedi kızdığını onlara.
Sonra, o münafığa sordu ki dönüp hemen:
(Resule gittiğiniz, doğru mu hakikaten?)
Münafık, (Evet, doğru), diyerek edince arz.
Buyurdu: (Öyle ise, bekleyin beni biraz!)
İçeriye girerek, bir satır aldı hemen.
Eteğinin altında, çıktı belli etmeden.
Onlar, merak içinde beklerken ondan cevap,
O satırı, hiddetle kaldırdı İbni Hattab.
Büyük dehşet içinde bakarken bunlar ona,
İndirdi o satırı münafığın boynuna.
Buyurdu: (Peygambere, inanmazsa bir kimse,
Böyle hüküm veririm, ibret olsun herkese.)
Cibril aleyhisselam, Resule geldi o an.
Dedi: (Ayırdı Ömer, hakkı bâtıl olandan.)
|