Hazret-i Ömer Faruk, öyle adil idi ki,
Görmemişti bu dünya, böyle adil meliki.
Kurt, koyunu yemezdi zira onun devrinde.
Lakin bu hal kesildi, o vefat ettiğinde.
Yani o göçer göçmez, bu dünya âleminden,
Kurtlar da, koyunlara saldırır oldu birden.
Nitekim Ömer Faruk, vefat ettiği günde,
Bir çoban, duruyordu sürüsünün önünde.
Aniden bir kurt gelip, saldırdı koyunlara.
O, (Vâh Ömer!) diyerek, feryat etti o ara.
İnna lillah... okuyup, hep ağladı o günü.
Dediler: (Nasıl bildin, Ömer’in öldüğünü?)
Dedi ki: (Ey insanlar, sağ olsaydı o şayet,
Kurt, koyuna bakmaya, edemezdi cesaret.
Senelerdir çobanlık yapıyorum bunlara.
Görmedim, bir kurt gelip saldırsın koyunlara.)
Hakikaten geçince aradan az bir zaman,
Tam o gün öldüğünü, haber aldı o çoban.
Vakta ki Ömer Faruk, dünyadan gitti artık,
Sardı bütün dünyayı, zifiri bir karanlık.
Her çocuk, annesine sorardı ki koşarak:
(Gökyüzü siyah oldu, kıyamet mi kopacak?)
Onlar dahi derdi ki: (Kıyamete var zaman.
Lakin hazret-i Ömer, göç etti bu dünyadan.)
Abdurrahman bin Avf da, nakleder ki şöylece:
(Dolaşırdık şehri biz, Halifeyle her gece.
Lakin belli noktaya gelince, istisnasız,
(Sen burada dur!) deyip, giderdi kendi yalnız.
Vefat ettikten sonra, o yere gittiğimde,
Bir pir-i fani gördüm, hanelerin birinde.
Derdi ki: (Bütün gece, bekledim Ömer’i hep.
Gözlerim yolda kaldı, gelmedi, neden acep?)
Ben, mecburen söyledim, (O vefat etti) diye.
O, (Vâh Ömer!) diyerek, başladı inlemeye.
Dedim: (Arkadaşıyım ben onun hacı baba!
O sana, nasıl hizmet ediyordu acaba?)
Ağlayarak dedi ki: (Demek o etti vefat.
Bundan sonra Ömer’siz, yaşayamam ben fakat.
Zira ben kimsesizim, yok bir hizmet edenim.
Bütün ihtiyacımı, giderirdi o benim.
Onun yaptığı işi, sen yapamazsın, ama,
Bir yardım yapacaksan, âmin de şu duama.)
Ellerini kaldırıp, dedi ki: (Ya ilahi!
Madem ki gitti Ömer, yaşatma beni dahi.)
Ellerini duadan indirince yaşlı zat,
Duası kabul olup, vefat etti o saat.
Çok kıymeti varmış ki Hak teâlâ indinde,
Vefat etti hemence, duası bittiğinde.) |