Ali bin ebi Talip, orta boylu bir zattı.
Gözleri güzel olup, hem iri ve siyahtı.
Göğsü geniş, heybetli, iri yapılıydı hem.
Resulün hizmetinde bulunuyordu her dem.
Hem Hazret-i Ali’nin, sık idi sakalları.
Küffâr onu görünce, artardı korkuları.
Harplerde nice günler, aç durur, hiç yemezdi.
Ve hatta aç olduğu, hatırına gelmezdi.
O, bütün gazalarda bulundu muntazaman.
Bir kal'ayı almakta, zorluk olduğu zaman,
Yahut galip gelmeye, yüz tutarsa kâfirler,
Sancağı, ona teslim ediyordu o Server.
Buyururdu: (Ya Ali, yürü Allah adıyla!
İşbu fetih senindir Allah’ın yardımıyla.)
O da hemen giderek, duasıyla Resulün,
Zafer kazanıyordu, olsa da düşman üstün.
Ve yine Beni Necran adında hıristiyan,
İnatçı bir kabile var idi ki o zaman,
Ne kadar çok nasihat ettiyse de o Server,
Yine de inat edip, imana gelmediler.
Onlar, hiçbir şekilde gelmeyince imana,
Bir âyet nazil oldu Peygamber-i zişâna.
Rabbimiz, bu âyette buyurdu ki mealen:
(İman etmeyenlere, söyle ki şöyle hemen:
Gelin, oğullarınız ve oğullarımızı,
Yine kadınlarınız ve kadınlarımızı,
Bir araya toplayıp, diyelim ki: Allah’ın,
Laneti, üzerine olsun yalancıların.)
Bu âyet-i kerime mucibince, o Server,
O inatçı kavime, bir haber gönderdiler.
Necran oğulları da, bu davet üzerine,
Bir heyet gönderdiler, Allah’ın Resulüne.
Resulullah, onlara okuyup bu âyeti,
Derhal mübaheleye, çağırdı o heyeti.
Yani buyurdular ki: (Ey kavim, öyle ise,
Gelin, şöyle bir dua edelim Rabbimize:
Kim yanlış yolda ise içimizden eğer ki,
Onun üstüne olsun Rabbimizin laneti.)
Onlar kabul etmekte, tereddüt eylediler,
(Bunu biz, aramızda konuşalım) dediler.
Ve izin isteyerek, Resul-i kibriyadan,
Bunu konuşmak için, ayrıldılar oradan.
Gelip reislerine, anlatıp bunu derhal,
Dediler ki: (Efendim, böyledir işte ahval.
Bu teklif karşısında, biz bir şey diyemedik.
Yarın cevap veririz, diyerek geri geldik.)
|