Aişe-i Sıddıka radıyallahü anha.
Bir şeyi merak edip, geldi Resulullaha.
Şöyle sual etti ki: (Ey Allah’ın Habibi!
Hiç Uhud’da çektiğin sıkıntı, elem gibi,
Üzüntü ve kederin oldu mu başka günler?
Zira küffâr, Uhud’da amcanı öldürdüler.
Mübarek iki dişin kırıldı hatta o gün,
O günden sıkıntılı olmuş muydu bir günün?)
Resulullah, cevaben buyurdu: Ya Aişe!
Hakikaten Uhud’da oldu büyük endişe.
Buna rağmen, bunlardan daha acı olan var.
Uhud'dan şiddetliydi Akabe’de olanlar.
Kureyşten bir gruba gitmiş idim bir ara.
Peygamber olduğumu söylemiştim onlara.
Ümidim şöyleydi ki, inanıp sözlerime,
Hemen iman ederler, benim nübüvvetime.
Lakin kabul etmeyip, ezaya başladılar.
Kötü şeyler söyleyip, üstelik taşladılar.
Ayaklarıma kadar, uzanıp aktı kanım.
O gün kime gittimse, hakarete uğradım.
Namaz kılıyordum ki, bir gün de Beytullahta,
Melun Ebu Cehil de bulunurdu orada.
Başkaları da gelip, yanına oturdular.
Bana, hakaret yollu laflar edip durdular.
O sırada bir kimse, bir deve işkembesi,
Oraya bırakarak, geri gitti kendisi.
Ebu Cehil, eliyle o şeyi göstererek,
Orada olanlara şöyle dedi gülerek:
(Şu kanlı işkembeyi, kim alıp da o yerden,
Koyar başı üstüne, Muhammed secdedeyken?)
Onların arasında, Ukbe bin Ebi Muayt,
Onun dediği şeyi, yaptı bana o bedbaht.
Bir müddet kalkamadım bu sebeple secdeden.
Onlar ise, öyle çok zevk aldı ki bu şeyden,
Kahkahalar atarak, bir hayli gülüştüler.
Öyle ki, birbirleri üzerine düştüler.
Birisi, Fatıma’ya haber vermiş o ara.
O gelip, o pis şeyi alıp attı kenara.
Bütün bunlara rağmen, dedim ki: (Ya ilahi!
Hoştur senden ötürü bu hakaretler dahi.
Ve lakin hakikati bilmiyor bu kimseler.
Bilseler yapmazlardı, onlara hidayet ver.)
O anda geldi bana, Cibril aleyhisselam.
Dedi ki: Hak teâlâ, eyledi sana selam.
Buyurdu ki: (Ben Ona gönderdim ki bir melek,
Habibim ne dilerse, yerine getirecek.)
Sonra geldi o melek, dedi ki: (Emret bana.
Ben müvekkel meleğim, Mekke’nin dağlarına.
İster bitiştireyim, arasını dağların.
Kahrolsun her birisi, Mekke’de olanların.)
Dedim ki: (Hayır hayır, onları etme helak.
Zira ben, âlemlere geldim rahmet olarak.
Mümkündür ki, onların neslinden çok kimseler,
Gelir ve onlar bana, halis iman ederler.)
|