Bir gün hazret-i Ömer, gelerek huzuruna,
Dedi ki: (Anam babam feda olsun yoluna.
Beddua etse idin sen kavmine kızarak,
Eski kavimler gibi, olurduk biz de helak.
Zira nübüvvetini inkâr etti müşrikler.
Mekke'den hicret için, seni mecbur ettiler.
Hatta sana saldırıp, dişini kırdılar da,
Yine de bulunmadın onlara bedduada.)
Yine Peygamberimiz, bir harpten döndüğünde,
Ganimet taksimatı yapıyordu o günde.
O ara, huzuruna cahil bir köylü geldi.
(Ganimet taksiminde, adalet eyle!) dedi.
Onun bu saygısızca söylediği kelama,
Çok üzüldü ise de, kızmadı yine ama.
Ona, yumuşaklıkla şöyle cevap verdi ki:
(Ben adil davranmazsam, kim adil olur peki?
Ben Peygamber olarak, adl ile mükellefim.
Yıkılır aksi halde dünya ve ahiretim.)
Yine Peygamberimiz mücahit gazilerle,
Hayber’i fethederek dönüyorken zaferle,
Bir yahudi kadını, zehirleyip bir eti,
Yolda, Resulullaha getirip ikram etti.
Lakin Peygamberimiz, nübüvvet nuru ile,
Anladı ki: Bu kadın, bu ete yaptı hiyle.
İtiraf ettiyse de, o, zehir kattığını,
Hiç cezalandırmadı yine de o kadını.
Bu büyük merhameti görünce kadın Ondan,
Şehadeti söyleyip, imana geldi o an.
Kureyş kâfirlerinden biri de vardı yine.
Büyü yapmak istedi Allah'ın Habibine.
Ve lakin Hak teâlâ, gönderip bir vahyini,
Haberdar etti derhal, bu işten Habibini.
O kimse de suçunu ettiyse de itiraf,
Yine Peygamberimiz kendisini etti af.
Enes bin Malik dahi anlatır ki bir kere:
Resulullah, ganimet dağıtırdı askere.
O sırada bir köylü, arkasından gelerek,
Yakasına yapışıp, kuvvetlice çekerek,
Dedi: (Yüklet şu benim deveme dahi ondan.
Nasılsa vermiyorsun kendi şahsi malından.)
Peygamber efendimiz, sükut etti ilk önce.
Sonra da ona dönüp, sual etti şöylece:
(Senin şu hareketin, ne çirkindir ve kaba.
Karşılığında sana ne yaparım acaba?)
Köylü, boyun bükerek dedi ki: (Affedersin.
Çünkü sen, kötülüğe hep iyilik edersin.)
O Server gülümseyip, buyurdu ki Eshaba:
(Ganimetten buna da verin hurma ve arpa.)
|