Peygamber efendimiz tebessüm ettiği an,
Sanki bir nur çıkardı dişleri arasından,
Aişe validemiz anlatır ki şöylece:
Kandilimizin yağı kalmamıştı bir gece.
Resulullah o akşam geldiğinde mescitten,
Işık olmadığını arz ettim Ona hemen.
Buyurdu: (Ya Aişe, bir ışık ister misin?
Ki, ona yağ ve fitil hiç de icab etmesin.)
Dedim: (Ya Resulallah, isterim, o nerde var?)
O zaman bana bakıp, tebessüm buyurdular.
O anda nur saçıldı dişleri arasından.
Aydınlandı hanemiz o nurun ziyasından.
Öyle ki, o ışıkta bazımız ip eğirdik.
Bazımız da iğneyle oturup dikiş diktik.
Yine Resulullahın vücudunun kokusu,
Miskten ve çiçeklerden güzel idi doğrusu.
Zira Ebu Hüreyre anlatıyor ki şöyle:
Bir gün fakir bir kimse, gelerek o Resule,
Dedi: (Ya Resulallah, bir kızım var ki benim,
O şimdi evlenecek, biraz yardım isterim.)
Ona buyurdular ki: (Ey kişi, bu aralık,
Benim dahi elimde yok bir şeyim dünyalık.
Yine de bir ihsanda bulunayım size ben.
Yarın, bana ufak bir şişe getir evinden.)
Ertesi gün, huzurda gördüm aynı kimseyi.
Verdi Resulullaha elindeki şişeyi.
Resulullah, mübarek kolundan bir şey ile,
Terini sıyırarak doldurdu o şişeye.
Buyurdu ki: (Kızına, bu, benden hediyedir.
Bunu, esans olarak kullansın, pek güzeldir.)
O kadın, o kokuyu kullandı uzun zaman.
Daha güzel kokardı, o, misk ve her esanstan.
Yine Resulullahın mübarek gölgeleri,
Düşmezdi asla yere, bir mucize eseri.
Zira eğer düşseydi gölgesi yer yüzüne,
Belki düşebilirdi pis bir şey üzerine.
Yahut da kâfirlerden birisi, belki bir gün,
Gelip basabilirdi gölgesine Resulün.
Rabbimiz, Habibinin bedenini her şerden,
Nasıl korudu ise zararlı, pis şeylerden,
Onun gölgesini de korudu böyle yine.
Bu yüzden gölgesini düşürmedi zemine.
Çünkü O, çok seviyor Habib-i kibriyayı.
Hep Onun şerefine yarattı bu dünyayı.
Nitekim bir âyette buyurdu ki Rabbimiz:
(Seni, rahmet olarak gönderdik âleme biz.)
Ve yine buyurdu ki: (Sen olmasaydın eğer,
Hiç bir şey yaratmazdım, olmazdı yer ve gökler.)
|