Said bin Cübeyr var ki, büyük bir evliyadır.
Kalbleri aydınlatan nasihatları vardır.
Ona bir gün sordular: (Ahirette azaba,
Duçar olmamak için, ne yapmalı acaba?)
Buyurdu ki: (Dünyada, kurmayın uzun emel.
Çünkü hep yaklaşıyor arkadan size ecel.
Şu anda vaki olsa şiddetli bir zelzele,
Hepimiz ölürüz de, sağ kalmaz bir fert bile.
Ne kadar çok olsa da para pul, tapu senet,
Hiç birinin, orada faydası olmaz elbet.
Her kim geçirdi ise ömrünü ibadette,
Onlardan fayda görür yalnızca ahirette.)
Ona, bir gün methini yaptılar bir kişinin.
Buyurdu ki: (Kalbinde ne vardır ölüm için?)
Dediler ki: (Ölümden bahsetmez hiç o kimse.)
Buyurdu: (İyi adam değildir öyle ise.)
Bir gün, Resulullaha sordu biri ensardan:
(En akıllı kimlerdir acaba insanlardan?)
Buyurdu ki: (Ölümü, en çok yâd edenlerdir.
Ve hazırlık yapmakta, acele edenlerdir.)
Bir gün de, sohbetinde buyurdu: Ey cemaat!
Gözünüzü açın ki, çabuk biter bu hayat.
Öyle yaşayınız ki bu dünyada siz hatta,
Yürüyen ölü gibi bulunun bu hayatta.
Bir veli buyurur ki: (Kalbim sıkıldığında,
Ölümü hatırlayıp, rahatlarım anında.)
Ömer bin Abdülaziz, toplayıp âlimleri,
Ölüm ve ahiretten bahsederdi ekseri.
O kadar ağlardı ki sonra da kederinden,
Cenaze çıkmış gibi olurdu evlerinden.
Hasan-ı Basri dahi otursaydı bir yere,
Ölüm ile kabirden bahsederdi ilk kere.
Hazret-i Aişe’ye sual etti bir hanım.
Dedi ki: (Kalbim katı, acaba ne yapayım?)
(Ölümü çok hatırla, yumuşar) dedi ona.
Dediği gibi yapıp, kavuştu muradına.
Rebi bin Heysem dahi, bir mezar kazdı evde.
Çoğu vakitlerini, geçirirdi o yerde.
Derdi ki: (Az bir zaman unutsam ölümü ben,
Kalbimin karardığı, belli olur halimden.)
Ömer bin Abdülaziz buyurdu ki bir zata:
(Ölümü düşünürsen, kavuşursun rahata.)
Resulullah gördü ki bir grup insanları,
Yüksek sesle gülerek geçiyor zamanları.
Yaklaşıp buyurdu ki: (Siz, bu toplantınızda,
Lezzetleri yıkanı hatırlayın biraz da.)
(O nedir ki?) deyince, buyurdu ki: (Ölümdür.
O, bütün lezzetleri temelinden götürür.)
|