İmam-ı Rabbani ki, veliler incisiydi.
Henüz vefat etmeden, birkaç ay öncesiydi,
Bir berat gecesinde, evindeki odada,
İhya etti geceyi, ehliyle bir arada.
Hanımı arz etti ki: (Bir yıl olacakları,
Bildirir meleklere, Rabbimiz ayrı ayrı.
Kim bilir, kaç kişinin defterine, bu gece,
Dünyaya geleceği, yazılmıştır bir nice.
Ve kim bilir, kimlerin defterlerine dahi,
Yazılmıştır bu gece, bu sene öleceği.)
Buyurdu ki: (Ey hatun, doğru dersin elbette.
Ne için söylüyorsun, şüphe ve tereddütle.
Vardır ki Rabbimizin, şimdi öyle kulları,
Görür Levh-i mahfuz’da, ölüm ve doğumları.
Bu senenin içinde, falan gün, falan saat,
Ayrılır bu dünyadan, filan oğlu filan zat.)
O böyle buyurunca, hanımı da o zaman,
Anladı ki bu sene, ayrılır bu dünyadan.
Yine o günlerdeydi, bir gün kendi evinde,
İstirahat ederken ibadet mahallinde,
Evinde olanlara buyurdu: (Dinleyiniz.
Belki üç ay içinde, olmayız burada biz.)
Dediler: (Muradınız ne idi sizin bundan?
Öbür evinize mi gidersiniz buradan?)
O zaman buyurdu ki: (O günler geldiğinde,
Bu dünya evlerinin, olmayız hiç birinde.)
Binotuzdört senesi, yaşı altmışüç iken,
Takvimler, Safer yirmi dokuzu gösterirken,
Salı günü erince, zaman kuşluk vaktine,
Kavuştu temiz ruhu, âlemlerin Rabbine.
Soydular edep ile, önce elbisesini.
Sonra da, teneşire koydular kendisini.
O anda fevkalade oldu ki bir hadise,
Hayretle gördü bunu, hazır olan her kimse.
Şöyle ki, sağ eliyle, tutup sol bileğini,
Namazda durur gibi, bağladı ellerini.
Halbuki oğulları, vefat edince, hemen,
Yana uzatmışlardı, kollarını tamamen.
Ayırmak maksadıyla, uğraştılar ise de,
Elleri birbirinden ayrılmadı yine de.
Muhterem oğulları, bu durumu görerek,
Dediler ki: (Bu işte, bir hikmet olsa gerek.
Madem öyle istiyor, artık ellemeyelim.
Onu, bu vaziyette, böyle kefenleyelim.)
Zira bir hadisinde, buyurdu ki o Server:
(Yaşadıkları gibi ölürler o kimseler.)
|