Abdullah-ı Bosnevi, âlim ve velilerden.
İstifade ederdi insanlar kendisinden.
Allah adamlarından olan bu mübarek zat,
Kızına vasiyette şöyle etti nasihat:
Kızım, bu hayatımız bitecek bir gün elbet,
Ve ölümle birlikte başlayacak ahiret.
Bu dehşetli hakikat karşısında, her insan,
Bu iki şey hakkında düşünmeli her zaman.
Hayata niçin geldik ve neden dünyadayız?
Nedir yaşamaktaki gaye ve maksadımız?
Yani bu ölüm nedir, ahiret ne demektir?
Bunları, her insanın öğrenmesi gerektir.
İşte cenâb-ı Allah, Kitabında mealen,
Buyurdu: (Yarattım ki bütün insanları ben,
Benim azametimi bilip idrak etsinler.
Ve bana iman edip, ibadet eylesinler.)
Bir gün ona sordular: (Efendim, neden acep,
Hakiki Müslümanlar güler yüzlü olur hep?)
Buyurdu: (Güler yüzlü olur mümin esasen.
Zira mümin olmanın şiarı budur zaten.
Zira halis Müslüman, ölümü unutmaz hiç.
Ölümü çok anmak da, verir neşe ve sevinç.
Çünkü ölüm, başıdır sonsuz bir yolculuğun.
Hazırlanmak lazımdır bu sefere çok yoğun.
İnsan, dünyada bile çıksa bir yolculuğa,
Birkaç gün evvelinden koyulur hazırlığa.
Ölüm seferininse, değildir günü belli.
Zira hep ani gelir insanların eceli.
İşte, bu yolculuğu çok düşünen bir insan,
Yapar hazırlığını gelmeden henüz o an.
Bu dünya hayal olup, gayet kısa zamandır.
Sonsuza nisbet ile, ömür, sanki bir andır.
Bunun da çoğu gitti, azı kaldı geriye.
Kavuşmaya bakalım rıza-i ilahiye.
Ölüm uyandırmadan, uyanalım ki şu an,
Yoksa mahşer gününde, oluruz gayet pişman.)
Her ne zaman nasihat etse idi o halka,
Ölüm ve ahiretten bahsederdi mutlaka.
Bir gün de buyurdu ki: (Kardeşlerim bu hayat,
Hayalden ibarettir, değildir hiç hakikat.
Şimdiden kendinizi ölüm ve sonrasına,
Hazırlayın ki zira bu, çabuk erer sona.
Ahiret hayatının ebedi olduğunu,
Kıyamette, işlerden hesap sorulduğunu,
İnsan iyi anlarsa, mesele kalmaz, fakat,
Anlamadan ölürse, pişman olur o heyhat!
Ölüp kabre girince, der: Eyvah, ben ne yaptım?
Niçin bu hakikati dünyada anlamadım?
Bilmeden bu iş olmaz, bu din bilmek dinidir.
Dini öğrenmek ise, amel etmek içindir.)
|