Abdullah-ı Yemeni, ilim ehli bir zattı.
Onun en sevdiği iş, gençlere nasihattı.
İlme hizmet etmeyi, edinmişti hep şiar.
Ehemmiyet vermezdi dünyaya zerre kadar.
Çok tesirli olurdu, dinleyene sohbeti.
Çünkü sırf Allah için yapardı nasihati.
Bir gün de, sohbetinde dedi ki: (Aman sakın,
Allah adamlarını, üzmekten çok sakının.
Bu zatları incitmek, pek çok tehlikelidir.
Çünkü onlar, Allah'a yakın ve sevgilidir.)
Derdi ki: (Kim açarsa iyilikte bir çığır,
Yazılır defterine, devamlı sevap ecir.
Kim hayırlı bir işi, öğretirse birine,
O dahi öğretirse, onu bir diğerine,
O amel işlenip de, hasıl oldukça sevap,
Onu ilk öğreten de, olur bundan hisseyab.
Mesela bir hocada yetişen talebeler,
Yaparlar çok kıymetli ibadet ve hizmetler.
Bunlardan aldıkları bilcümle sevap, ecir,
Aynen o hocanın da defterine geçilir.
Çünkü ne yaparlarsa, bir ibadet ve hizmet,
Kendi hocalarından öğrendi hepsi elbet.
O dahi bu ilmini, borçludur üstadına.
Bu sevaplar toplanıp, verilir hepsi ona.
Hep bu tertib üzere, tâ kıyamete kadar,
Bütün Müslümanların kazandığı sevaplar,
Hepsi, Resulullaha yazılır misli ile.
Çünkü her iyiliğe, Odur asıl vesile.
İşte bu sevaplarla, Resulullahın, her an,
Derecesi, kat be kat yükselir hiç durmadan.)
Bir gün de buyurdu ki: (Bilin ki gurur, kibir,
Küfre en yakın olan günahlardan biridir.
Kibir, büyük vasfıdır nefs-i emmarenin de.
Hatta her fenalığın, bu vardır temelinde.
Secde etmedi ise, Adem Nebi'ye şeytan,
(Ben ondan hayırlıyım) dedi de, işte ondan.
Ve eğer bir Müslüman, kılmıyorsa namazı,
O dahi kibirdendir, budur bunun manası.
Eğer hor bakıyorsa, bir kimse diğerine,
En büyük işarettir, bu da onun kibrine.
Müslümana su-i zan, hakir görmek ve gıybet,
Sahibinin kibrini gösterir hepsi elbet.
Biri danışmıyorsa, yapacağı bir iş’te,
Kibirli olduğunu gösterir bu da işte.
Yani istişareden kaçıyorsa bir kişi,
Söylemek istiyor ki: (Bilirim ben bu işi.)
Hatta bir Müslümandan, dua istemek bile,
Yakından ilgilidir, gurur ve kibir ile.
Eğer biri derse ki: (Bende yoktur hiç kibir.)
İşte bu söz, kibrinin en büyük delilidir.)
|