İmam-ı Gazali ki, çok büyük alim bir zat.
Bir gün ölüm hakkında verdi şöyle malumat:
Ölümü hatırlamak, esasen dört kısımdır.
Birincisi, gafilin ölümü anmasıdır.
O, hatırlasa bile ölümü zaman zaman,
Alamaz kendisini dünyaya sarılmaktan.
Hatta hatırladıkça, sarılır daha fazla.
Ayrılığı düşünüp, ölümü sevmez asla.
Bu yüzden kötü bilip, zemmeder ölümü hep.
Der ki: (Bu, başımıza ne zaman gelir acep?)
Ölümü düşündükçe, keder çöker içine.
Ve düşer bu dünyadan ayrılık ateşine.
Gafillerin, ölümü bu türlü anmaları,
Daha uzaklaştırır Rablerinden onları.
İkinci kısım ise, tövbe eden bir kuldur.
Ölümü hatırlayıp, pişmanlığı çok olur.
Yaptığı günahlara üzülüp olur nadim.
Der ki: (Bu günahlarla, ne olur benim halim?)
Kaçırdığı fırsatı çalışır telafiye.
Çok ister kavuşmayı gufran-ı ilahiye.
O, kötü bilmese de, ölümü onlar gibi,
Erken gelmesini de istemez pek tabii.
Çünkü hazır değildir ölüm için o daha.
İstemez, o haliyle vasıl olsun Allah’a.
Üçüncü kısım ise, arif ve velilerdir.
Bunlar istemezler ki, eceli etsin tehir.
Çünkü onlar, aşıktır Allahü teâlâya.
Can atarlar ölüp de, Rablerine varmaya.
Ölümü, yadlarından çıkarmazlar bunlar hiç.
Çünkü ölümle gelir bunlara büyük sevinç
Kavuşmaktan başkaca olmaz bir gayeleri.
Bundan ileri gelir ölmek istemeleri.
Bunlar, yalnız ölümle bulurlar huzur, rahat.
Çünkü ancak ölümle mümkün olur bu vuslat.
Bunların da üstünde bir derece vardır ki,
Onlar da düşünürler ölümü, şu farkla ki,
Ölümün gelmesinde, bu çok yüksek zevatın,
Yoktur bir fikirleri, geç olmuş, ya da yakın.
Hakk’a bırakmışlardır, onlar her hadiseyi.
O, ne takdir ederse, beğenirler o şeyi.
Kendi arzularından ileri geçmişlerdir.
Murad-ı ilahiyi, murad edinmişlerdir.
Rıza derecesine varmışlardır ki onlar,
Kalmamıştır onlarda şu veya bu arzular.
Takdir-i ilahiye eğmişlerdir tam boyun.
O, ne takdir ederse, derler ki: (Budur uygun).
Ölüm ile hayatın, onlarca farkı yoktur.
Ancak böyle bulurlar onlar rahat ve huzur.
Öyle dalmışlardır ki aşkullaha bu kullar,
Onları, başka şeyler etmez pek alakadar.
|