Abdülkahir Sühreverdi, alim ve veli bir zat.
Her gün, sevdiklerine ederdi çok nasihat.
Bu zat, bir gün dergahta olan hizmetkârına,
Dedi ki: (Semerkant’tan biraz bal getir bana.)
Hizmetçi (Peki) deyip, sefere çıktı derhal.
Emredildiği gibi, satın aldı biraz bal.
Sonra, tam dışarıya çıkıyorken, ansızın,
Dükkandan içeriye, girdi bir güzel kadın.
Şehvet nazarı ile, kadına baktı bir an.
Sonra da ayrılarak yoluna oldu revan.
Vasıl oldu nihayet üstadının evine.
Takdim etti o balı hemen kendilerine.
Lakin o büyük veli, kaşlarını çatarak,
O hizmetçi adama bir sitemle bakarak,
Buyurdu ki: (Sen gittin bal alıp gelmek için.
Lakin şarap getirdin sen bize, acep niçin?)
Hizmetçi çok şaşırıp, verdi ki şöyle cevap:
(Efendim, bu kutuda bal vardır, değil şarap.)
Ve lakin o kutuyu açar açmaz hizmetçi,
Gördü ki hakikaten şarapla dolu içi.
Utanıp, hatasını tahmin etti o anda.
Düşündü: (Semerkant’ta bakmıştım o kadına.
Demek ben, o günahı eyleyince irtikap,
Kutudaki bu bal da, değişip oldu şarap.)
Bir gün de buyurdu ki: (İki tür günah vardır.
Birisi, Allah ile kullar arasındadır.
İkinci tür günahlar, kulların birbiriyle,
Münasebetlerinden olurlar tamamiyle.
Birinci tür günahı, olsa da büyük, ufak,
Ya ceza verir, ya da affeder cenâb-ı Hak.
Kullar arasındaki günahlara gelince,
Bunlarda, kulların da hakkı vardır bir nice.
Bu türlü günahlarda, adalet olacaktır.
Alacaklı, borçludan hakkını alacaktır.
Lakin geçmez orada dünyadaki paralar.
Verilir sevap ecir, yüklenilir günahlar.
Bir liralık hak için, yetmiş vakit namazın,
Ecri, karşı tarafa verilir varsa yarın.
Yoksa, alacaklının günahları alınır.
Borçluya yükletilip, Cehenneme atılır.
Dünyada, her ne amel yaparsanız siz eğer,
Herbirine, mahşerde hesap var birer birer.
Her söz ve hareketin, hatta her düşüncenin,
Soracak hesabını bize Rabbil âlemin.
Her bir günah, Allah’ın nehyettiği bir iştir.
Eğer ki affetmezse, karşılığı ateştir.
Bu dünyada, gülerek günahlara girenler,
Mahşerde, ağlayarak Cehenneme girerler.)
|