Celaleddin-i Hindi, bir âlim ve evliya.
Kararmış gönülleri, ilmiyle etti ihya.
O bir gün buyurdu ki: (Biz, aciz insanlarız.
Her an, her şeyimizle, Rabbimize muhtacız.
Ve lakin hepimizde, bir nefis var ki el'an,
İlahlık dava eder içimizde o her an.
Halbuki Hak teâlâ, kudretini çekse az,
Yok olur bu kâinat, var olan birşey kalmaz.
Onun bize verdiği bu beden ve can ile,
Yakışır mı, hiç Ona isyan etmek az bile?
Bir yanda, kâinatın sahibi yüce Allah,
Bir yanda aciz kul ki, muhtaçtır Ona her gah.
Bu zayıf hali ile, nasıl olur bir insan,
Kendisini yaratan İlaha eder isyan?
Bir işçi düşünün ki, çok çalışır, yorulur.
Bir gün, işverenini dinlemese, kovulur.
Veyahut karşı gelse bir evlat, pederine,
Baba, almak istemez artık onu evine.
Halbuki ikisi de, çok aciz birer kuldur.
Yalnız o, diğerinin rızkına sebep olur.
Yine kızmak gerekmez, günahkâr insanlara.
Acıyıp, emr-i maruf yapmak lazım onlara.
Nitekim cenâb-ı Hak, meleklere bir zaman,
Buyurur: (Filan yeri, hâk ile edin yeksan!)
Derler ki: (Bazı kullar vardır ki ya ilahi!
Hiç isyan etmediler o kullar bir gün dahi.)
Hak teâlâ, o zaman buyurur: (Ey melekler!
Batırın onları da, hepsi ile beraber.
Çünkü isyan ederken bana o diğerleri,
Değişmiyordu bile, hiç onların yüzleri.)
Emr-i maruf mümkünken, yapmamak caiz olmaz.
Bu, Allah sevgisiyle çünkü hiç bağdaşamaz.
Gayriyi kurtarmaya çalışanı, dinimiz,
Kendini kurtarandan, tutuyor daha aziz.
Eğer bir memlekette hizmet varsa İslam’a,
Ona iştirak etmek, farzdır her Müslümana.
İmkan varsa bedenen, yok ise, mal vererek,
O da mümkün değilse, yalnız dua ederek,
İştirak etmelidir yapılan bu hizmete.
Yoksa, girilmiş olur büyük mesuliyete.
Doğrunun muhalifi çok bulunur her zaman.
Zira yayılmasını istemez nefis, şeytan.
Halbuki kötülükler, çok çabuk yayılırlar.
Nefis ile şeytandan, çünkü yardım alırlar.
Doğrunun yayılması, yokuş çıkmak gibidir.
Şer ise, bir sel gibi çabuk yayılıverir.
Resulullaha, önce, inanan çok az vardı.
O nasihat ettikçe, alaya alırlardı.
On senede, yüz kişi inanmamıştı bile.
Çoğaldı sonra fakat, nusret-i ilahiyle.)
|