Abdülhakim Arvasi, bir Allah adamıdır.
Kalblere tesir eden nasihatleri vardır.
Bu zat ömrü boyunca, çok gayret sarf ederek,
İmanı anlatırdı gençlere vaaz ederek.
Derdi: (Allah bir kula, verdiyse eğer iman,
Öyle ise, nedir ki etmedi ona ihsan?
Ve Allah, bir kula ki, imanı vermemiştir,
O olmadıktan sonra, ne ki ona vermiştir?)
Bir gün de buyurdu ki: (Mümin olan bir kimse,
Korkmadan günah işler, hem de hiç üzülmezse,
Ayrıca, Hak emrine aldırış etmeyerek,
Günahı beğenirse hem (Ne güzel!) diyerek,
Mâzallah imanını kaybedip, küfre düşer.
Bu hal üzre ölürse, ebedi azap çeker.
Ama önem verir de, sırf nefsine uyarak,
Haramları işlerse şeytana aldanarak,
Sonra da toparlanıp, pişman olursa eğer,
Yine mümin sayılır böyle olan kimseler.
Belki yanar ise de Cehennem ateşinde,
Sonsuz kalmayacaktır lakin azap içinde.)
Bir gün de buyurdu ki: (Hiç günah işlememek,
Kâmil müminler için basit ve kolaydır pek.
Velakin kalblerinde, bir maraz-ı manevi,
Olanlara güç gelir, çok kolay olsa dahi.
Şudur ki kalbde olan maraz-ı maneviyye:
Tam iman etmemektir ahkamı diniyyeye.
Kalbde, doğru imanın olduğuna alamet,
İslam’ı yaşamaktan, almaktır tad ve lezzet.)
Bir gün de buyurdu ki: (Bu dünya, hiçtir elbet.
Hiç ile uğraşan da, hiç olur en nihayet.
Ölüm ve sonrasına, her kim inanır ise,
Odur Allah indinde hayırlı, iyi kimse.
Biz her an, her saatte, bir işler yapıyoruz.
Ve her bir işimizde, bir niyet taşıyoruz.
Bu da, ya nefis için, ya da Allah içindir.
Yani kul, her işinde imtihan içindedir.
Yani kalb, her saniye, sağa sola döner hep.
Ya hayra karar verir, ya şerri eder talep.
Nitekim Resulullah ederdi şöyle dua:
(Ya Rabbi, sen kalbimi sabit kıl doğru yolda.)
Ey insan, son nefeste döner de eğer kalbin,
Mâzallah küfr üzere durursa, n’olur halin?
İman üzre durması isteniyorsa eğer,
Hep salih kimselerle bulunmak icab eder.
Hep iyilerle olup, edersek çok ibadet,
İnşallah iman ile gideriz en nihayet.
Ebedi saadeti ele geçirmek için,
Doğru iman lazımdır, çaresi budur işin.
Ehl-i sünnet üzere iman edilmedikçe,
Azaptan kurtulunmaz ahirete gidince.)
|