Kutbüddin-i Bahtiyar, yaparak çok ibadet,
Allahü teâlâdan etmezdi bir an gaflet.
Binikiyüz otuzbeş yılında bu büyük zat,
Hindistan’ın Delhi’de, eyledi Hakk'a vuslat.
Halen de nur saçılır kabrinden pek ziyade.
Ziyaret eyleyenler, eder çok istifade.
Bir buçuk yaşındayken, babası etti vefat.
Annesi meşgul oldu, yetişmesiyle bizzat.
Muinüddin-i Çeşti adında bir evliya,
Bir gün, bir vesileyle gelmiş idi oraya.
Onyedi yaşındayken Kutbüddin-i Bahtiyar,
Görünce, kalbi ona meyletti bi-ihtiyar.
Talebesi olmayı istedi birdenbire.
Kabul etmesi için, yalvardı bu veliye.
O dahi kalb gözüyle, yüksek istidadını,
Görüp kabul eyledi, bu istek ve arzını.
O büyük evliyadan, çok feyiz, nur ve himmet,
Alarak, tasavvufta yetişti en nihayet.
Kutbüddin-i Bahtiyar anlatır ki: Bir kere,
Bir arkadaşım ile, çıkmıştık bir sefere.
Bir nehrin kenarında, mola verip oturduk.
Garip bir hadiseye orada şahit olduk.
Biz, nehrin kenarında otururken hasılı,
Baktık, koca bir akrep gidiyor hızlı hızlı.
Dedim ki: (Bak bu akrep, süratli gidiyor pek.
Onun bu gidişinde, bir hikmet olsa gerek.)
O da hak verdi bana, takip ettik hayvanı.
Sonra gördük ilerde, büyükçe bir yılanı.
O akrep, soktu gidip yılanı bir yerinden.
Koca yılan, anında kıvrılıp öldü hemen.
Biz, bunun hikmetini düşünüyorduk ki tam,
Baktık ki, çok yakında yatmış uyur bir adam.
Hiç bir şeyden habersiz, çok derin uykudaydı.
Ne akrebin ve ne de yılanın farkındaydı.
Düşündük ki: Bu kişi, mübarek olsa gerek.
Ki, akrep hizmet etti yılanı öldürerek.
Lakin fena bir koku gelirdi üzerinden.
Meğer o, şarap içip, o yere sızmış hemen.
Çok şaşırıp, bir mana ararken bu işe biz,
Şöyle bir nida duyduk, gaibden gayet veciz:
(Eğer biz lütfumuzu, hep iyi insanlara,
Saçsaydık, kim bakardı cümle günahkârlara?)
O adam, bu ses ile uyandı uykusundan.
Yılanı da görünce, sarardı korkusundan.
Lakin biz anlatınca, herşeyi kendisine,
Nedamet yaşı doldu o anda gözlerine.
Başladı ibadete, içkiyi bırakarak.
Yetmiş defa hac yaptı, hem de yaya olarak.
İlim ve ibadete sarılarak o günden,
Oldu hem zamanının büyük âlimlerinden.
|