Muhammed bin Eslem ki, evliya-yı kiramdan.
Pek ziyade kaçardı şüpheli ve haramdan.
Riyadan da çok fazla sakınırdı kendini.
Hep gizli yapıyordu gece ibadetini.
Allah için ağlayıp, yaş dökerdi gözünden.
Rabbinden çok korktuğu, okunurdu yüzünden.
Yemezdi başka bir şey, arpa ekmeği hariç.
Devamlı hüzünlüydü, kahkaha etmezdi hiç.
Nişabur’a gelmişti, bir işini görmeye.
Koşuştu herkes ondan bir şeyler dinlemeye.
Sohbetini dinleyen insanlardan, nihayet,
Tam ellibin kişiye, nasib oldu hidayet.
Abdullah bin Tahir ki, Horasan valisiydi.
Çok güzel, yakışıklı, nur yüzlü birisiydi.
Bir ara, Horasan’dan gitmişti Nişabur’a.
Halk, onu görmek için, dökülmüştü yollara.
Kendisini görmeye gelince hep ahali,
Sonunda, bir hususu merak etti bu vali.
Dedi: (Beni görmeye, bu gelenlerden hariç,
Tanınmış kimselerden, gelmeyen kaldı mı hiç?)
Dediler ki: (Gelmeyen, iki zat kaldı ki hem,
Bunlar, Ahmed ibni Harb ve Muhammed bin Eslem.)
(Ne için gelmediler?) diye sordu o vali.
Dediler: (Bu ikisi, âlimdir hem de veli.
Allah adamıdırlar, ibadet ederler hep.
Rablerinden gayriyi, etmezler asla talep.
Halk ile ilgileri olmuyor pek o kadar.
Dünya adamlarıyla olmazlar alakadar.)
Vali dedi: (Öyleyse biz gidelim onlara.)
Gittiler beraberce, İbni Harb’e evvela.
O, valiyi görünce, buyurdu ki: (Evet siz,
İşittiğimizden de daha güzelmişsiniz.
Duymuştum simanızın çok güzel olduğunu.
Şimdi de hakk-ul yakin gördüm ve bildim bunu.
Şimdi, size yakışan şudur ki, güzelsiniz.
Bunu, günah kiriyle sakın kirletmeyiniz.
Nice güzel yüzlüler vardır ki böyle işte,
Günahı sebebiyle, yanacaktır ateşte.)
Abdullah bin Tahir’e, İbni Harb’ın sözleri,
Öyle tesir etti ki, yaşla doldu gözleri.
Oradan da, Muhammed bin Eslem’in evine,
Gittiyse de, o kapı açılmadı kendine.
Dedi ki: (Ya ilahi, ben günahkâr bir kulum.
O ise, çok sevdiğin bir zattır, biliyorum.
Biz, dünyaya bulaştık, o, dünyadan kaçtı hep.
Onun yükselmesine, bu oldu zaten sebep.
Ben onu, senin için seviyorum pek fazla.
Hizmetçisi olmaya, layık değilim asla.
Onun hürmeti için, ya Rabbi affet beni.
Nasib et, işiteyim tek bir nasihatini.)
Cuma namazı için çıkar çıkmaz evinden,
Kapıda bekliyordu, öptü iki elinden.
Buyurdu ki: (Ey vali, öleceksin sen dahi.
Hiç günah işleme ki, azap çetin vallahi.
Her ne ki işlediysen dünyada sevap, günah,
Hepsinin hesabını, soracak senden Allah.
Bakmazlar ahirette, senin valiliğine.
Hesabı veremezsen, yazık olur kendine.)
|