Malik bin Dinar var ki, büyük alim ve veli,
Pek fazla tesirliydi nasihat ve sözleri.
Allah adamlarından olan bu mübarek zat,
Yediyüzkırksekiz’de, Basra'da etti vefat.
Bir gün çok hasta olup, halsiz düşmüştü, ancak,
Yok idi bir kimsesi, kendisine bakacak.
Çıkması lazım idi, o gün hem de çarşıya.
Ki, alsın kendisine lüzumlu bazı eşya.
O sırada şehirde, devlet adamlarından,
Makam sahibi biri geçiyordu oradan.
Halk kenara çekilip, ona yol veriyordu.
Malik ise, o yolda ortadan gidiyordu.
Bekçiler onu görüp, ettiler hemen ikaz:
Dediler: (Yana çekil, kenardan yürü biraz.)
Bunu duydu ise de, mecalsizdi o ara.
Hemen çekilemedi bu sebeple kenara.
Bekçilerden birisi, ona gelip, hınç ile,
Tuttu ve itiverdi, vurarak kamçı ile.
Ertesi gün o bekçi, bir hırsızlık yaparak,
Kesildi vuran eli, derhal ceza olarak.
Bir Allah adamının kalbini kırdığından,
Çarpıldı bir cezaya, geçmeden fazla zaman.
Bu velinin yanına gelse idi bir köpek,
Onu hiç kovalamaz, ilişmezdi ona pek.
Derdi ki: (Ey insanlar, evet bu, bir hayvandır.
Lakin kötü arkadaş, bundan daha fenadır.
Bir insan ki, gider de iyilerin yanına,
Yine ibret almazsa, çok yazık olur ona.)
Şu hadis-i şerifi eyledi ki rivayet:
(Hakiki müminlerde olmaz şu iki haslet.
Bunlardan birincisi, kötü huy ve ahlaktır.
İkincisi bahillik, yani cimri olmaktır.)
Hikmetlerin başıdır Allah'tan fazla korkmak.
Amellerin başıdır, günahtan çok sakınmak.
Kim evlenme teklifi yaparsa dünya ile,
İster karşılığında, dinini tamamiyle.
Buyurdu: (Gittim bir gün, hasta ziyaretine.
Gördüm ki hasta gelmiş, tam da ölüm haline.
Telkin etmek istedim ona (Allah) demeyi.
Lakin diyemiyordu asla bu kelimeyi.
Hayli uğraştımsa da ben bunu söyletmeye,
Baktım, dili dönmüyor onun (Allah) demeye.
Ben (Allah de!) dedikçe, o, sayı sayıyordu.
Yine de bir kerecik Allah diyemiyordu.
Bir ara bana bakıp, dedi ki: (Ey üstadım!
Önümde ateşten bir dağ var ki, aciz kaldım.
Ben, Allah kelamını tam alırken dilime,
O dağ hücum ediyor şiddetle üzerime.)
Sordum ki: (Bu, ne ile iştigal ediyordu?)
Dediler: (Parasını faize veriyordu.
Ayrıca ticaretle uğraşıyordu, fakat,
Ölçü ve tartısına etmiyordu hiç dikkat.)
Halini gizlerdi
Gençliğinde, uygunsuz hali vardı bir zaman.
Sonradan tövbe edip, oldu halis Müslüman.
Ve Hasan-ı Basri’den, bütün ilmihalini,
Öğrenip, buna göre düzeltti her halini.
Hak teâlâ indinde duası makbul olan,
Veliler arasına girdi daha sonradan.
Fakat o, bu halini gizlerdi ekseriya.
Bilmezdi herkes onu, böyle yüksek evliya.
Bir yere gitmek için, bindi birgün gemiye.
Hemen geldi gemici (Ücretini ver!) diye.
Üzerinde, o miktar parası yoktu fakat.
Bu sebeple gemici, attı ona bir tokat.
Hatta adamlarını çağırtarak o yere,
Bayıltıncaya kadar dövdüler uzun süre.
Sonra da dediler ki: (Biz asla anlamayız.
Eğer para vermezsen, seni suya atarız.)
O, cevap vermeyince, kol ve bacaklarından,
Kaldırıp, tam denize atacakları zaman,
Gördüler ki, denizde ne kadar varsa balık,
Herbiri, su üstüne çıkmışlar o aralık.
Hem de ağızlarında birer (altın lira) var.
Onlar bunu görünce, şaşıp dona kaldılar.
Anladılar bu zatın bir veli olduğunu.
Tam suya atacakken, koydular yere onu.
O, hemen balıklardan (iki altın) alarak,
Verdi o gemiciye, kalbi kırık olarak.
Gemici yalvardı ki: (Affeyle lütfen bizi.
Bilmemiştik önceden sizin kıymetinizi.)
Yine cevap vermeyip, çıktı hemen gemiden.
Su üstünden yürüyüp, kayboldu göz önünden.
Derdi: (Nasıl yağmurla can gelirse yerlere,
Kur'an okumakla da, nur dolar gönüllere.
Şu iki şey vardır ki, çok büyük bir nimettir.
Fırsatını buldukça, kaçırmamak gerektir.
Allah adamlarının sohbetinde bulunmak.
Gece, herkes uyurken, kalkarak namaz kılmak.
İki şey de vardır ki, bedbahtlık sebebidir.
Elden geldiği kadar kaçınmak lazım gelir.
Kalbin katı olması, gözün yaşarmaması.
Ve kalbin bu dünyaya çok sıkı bağlanması.)
Bir gün, Basra valisi görünce kendisini,
Dedi: (Şu hasletindir yükselten böyle seni.
Dünyaya, zerre kadar bir kıymet vermiyorsun.
Bizim gibi kullardan, bir şey beklemiyorsun.)
Buyurdu ki: (Bir kişi, dünyaya düşkün ise,
Gelmesin böyleleri bizim sohbetimize.
Kim, gönlünü dünyaya kaptırırsa eğer ki,
Kalbinde perde vardır o kulun elbette ki.
Kim, lüzumsuz şeylerle uğraşır ise şayet,
Geçinmesi zorlaşır, kalbini basar kasvet.)
|