Pek mütevazı idi Abdülaziz Dirini.
Daima insanlardan gizliyordu kendini.
Allahü teâlâya, o kadar yakın iken,
Keramet göstermeye, utanırdı Rabbinden.
Hatırından geçti ki talebenin bir kere:
Bir keramet gösterse üstadımız bizlere.
Onların, kalblerinden böyle düşündüğünü,
Keşf yoluyla anlayıp, buyurdu ki o günü:
(Yavrularım, aslında bizler, yerin dibine,
Geçmeye müstehakken, rahatız bakın yine.
Üstümüze taş yağsa, layık ve müstehakız.
Allah, bizi bundan da hıfz ediyor bakınız.
Bu, Allah’ın en büyük nimeti bize bugün.
Bundan büyük keramet olur mu, bir düşünün.)
Bir gün de, talebeye etti şöyle nasihat:
(İşlerin en iyisi, olandır orta, vasat.
Ne aşırı, ne geri, bulunun orta yolda.
Zaten bundan razıdır Allahü teâlâ da.
Dünyanın lezzetleri, aldatmasın sizi hiç.
Ahirette olacak sonsuz huzur ve sevinç.
Bu dünya lezzetleri, fanidir, kısa sürer.
Hem de arkalarında, bırakır acı, keder.
Yani insan, ne kadar neşelense de bir gün,
Arkasından, muhakkak gelir bir keder, hüzün.
Öyleyse, aldanmayın bu dünyanın tadına.
Hazırlanın siz asıl, ahiret hayatına.
Zaman akıp gidiyor, ömürler tükeniyor.
Cennet ve Cehennemden biri bizi bekliyor.
Hep (sonra yapacağım) demekle geçti ömür.
Lakin geçmez orada, bahaneler ve özür.
Çok yakınken insana, ahiret yolculuğu,
Buna hazırlanmayı, düşünmüyor pek çoğu.)
Bir gün, yine vaazında buyurdu: (Ey cemaat!
Nefis ile cihadda, gösterin sabır, sebat.
İbadet yapmakta da, yapmayın ki gevşeklik,
Zira esen yel gibi, geçip gider bu gençlik.
Hiç vakit geçirmeden, çalışıp gündüz gece,
Allah’ın rızasını tahsil edin böylece.
Bilin ki, ahirette, herkese vardır hesap.
Tövbesiz ölenlere, yapılır acı azap.
Hep İslam’a muvafık işleyin ki her işi,
Yoksa, pek şiddetlidir Cehennemin ateşi.
Sizden önce gidenler, şimdi (Âh) ediyorlar.
(Keşke bu günahları yapmasaydık) diyorlar.
Onların kaçırdığı bu fırsat, şimdi sizde.
Öyleyse dine uyun, her bir amelinizde.
Her kim günah işlerse, bu dünyada gülerek,
Orada, Cehenneme atılır (Âh) ederek.)
|