Ebül Abbas, kutbu ve gavsı idi zamanın.
Hem de üstadı idi, bir kısım evliyanın.
Mekke’ye yaya gidip, ederken haccı eda,
Başka bir veli ile karşılaştı orada.
O gün, Ebül Abbas’a sordu ki öbür veli:
Ziyaret ettiniz mi daha önce Kâbe’yi?
Buyurdu: (Öyle kullar yaratmıştır ki Allah,
Onların etrafını, tavaf eder Beytullah.)
O böyle buyurunca, baktı ki o veli zat,
Kâbe, etraflarında dönüyor tam o saat.
Ehemmiyet vermezdi dünyaya bu evliya.
Peksimet, tuz ve limon yer idi ekseriya.
Talebesine dahi, böyle emir verirdi.
Onlara da, sadece bunlardan yedirirdi.
Başka bir evliya da vardı ki o yakında,
Bu babtaki âdeti, başkaydı o zatın da.
O, tatlı ve lezzetli yiyecekler yiyordu.
Talebesine dahi, böyle yediriyordu.
Ebül Abbas Basir’in dergahında bulunan,
Talebeden bazısı, haberdar oldu bundan.
Dediler: (Yediğimiz, peksimet, limon ve tuz.
Bu üçünden başkaca, yemek yiyemiyoruz.
Halbuki o dergahta okuyan talebeler,
Yiyorlar her gün onlar, tatlı, yağlı yemekler.
Biz buradan ayrılıp, o dergaha gidelim.
Biz dahi, onlar gibi güzel yemek yiyelim.)
Bunlar on kişi olup, böyle karar aldılar.
Ve kalkıp, bu niyetle o dergaha vardılar.
Ve lakin o dergahta bulunan evliya zat,
Niyetlerini bilip, etmedi hiç iltifat.
Talebeden birine, verdi ki şöyle emir:
(Git, biraz peksimetle, hem limon ve tuz getir!)
Talebe (Peki) deyip, ifa etti emri tam.
Peksimet, tuz ve limon getirip etti ikram.
Hayret içerisinde kalıp o talebeler,
Hata ettiklerini anladılar bu sefer.
Kendi aralarında toplanarak bir daha,
Dediler: (Biz dönelim, yine bizim dergaha.)
Mahcup halde geriye dönünce onlar yine,
Ebül Abbas, bir tuğla alıp verdi birine.
Buyurdu ki: (Al bunu, kuyumcuya götür sat.)
O, tuğlayı alınca altın oldu o saat.
Götürüp, bin dinara satarak o tuğlayı,
Dönüp, üstadlarına teslim etti parayı.
Hocaları onlara, yüzer dinar vererek,
Buyurdu: (Bunu alıp, eyleyin bu yeri terk.
Zira biz, dünya ile fazla ilgilenmeyiz.
Yemek düşkünleriyle, hiç sohbet eylemeyiz.)
Onlar çok üzülerek ve pek çok yalvararak,
Dediler ki: (Efendim, hata ettik muhakkak.
Biz, o yaptığımıza, çok üzgün ve pişmanız.
Sizin sohbetinizi istiyoruz biz yalnız.)
Ebül Abbas, onlara merhamet etti yine.
Affedip, kabul etti tekrar sohbetlerine.
|