Süfyan-ı Sevri var ki, büyük alim ve veli,
Pek fazla tesirliydi nasihat ve sözleri.
Tebe-i tabiinden olan bu mübarek zat,
Kufe şehrinde doğup, Basra’da etti vefat.
Yirmi yıl uyumadı, hiç gezmedi abdestsiz.
Ölümden söz olunca, kalıyordu takatsiz.
Annesi, hamileyken henüz bu evladına,
Komşunun turşusunun, az bakmıştı tadına.
Ve fakat o turşudan alır almaz o biraz,
Süfyan, ağrı vererek eyledi onu ikaz.
Anladı böylelikle izinsiz aldığını.
Komşusuna koşarak, aldı helallığını.
Henüz pek genç yaşında, sırtı kambur olmuştu.
Dostları merak edip, sebebini sormuştu.
Buyurdu ki: (Ders aldım, vaktiyle üç üstaddan.
Her üçü de, çok derin âlim idi o zaman.
Hepsi, ilim sahibi kişiler idi, fakat,
Son nefeste üçü de, imansız etti vefat.
Onların bu halini görünce kardeşlerim!
Eğildi bu korkuyla, omurga kemiklerim.)
Bir zaman da, biriyle, Mekke'ye gidiyordu.
Yol boyu göz yaşıyla, devamlı ağlıyordu.
Vardılar bu şekilde Beytullaha nihayet.
Bir genci gördüler ki, sararmış, solmuş gayet.
O sırada genç kişi, aşk-ı ilahi ile,
(Allah!) diye bağırıp, peşinden düştü yere.
Sesi duyup, yanına koştularsa da, fakat,
Gördüler, düşer düşmez vefat etmiş o saat.
Meğer öyle çokmuş ki, onda Allah korkusu,
Yayıldı dört bir yana, yanık ciğer kokusu.
Çok tesir etmiş idi bu, Süfyan-ı Sevri’ye.
Cesedinin başında seslendi genç kişiye:
(Ey Allah korkusundan vefat eden mübarek!
Bilesin ki, on defa hac yaptım bugüne dek.
Bunların sevabının hepsini verdim sana.
Sen de, sırf şu halinin sevabını ver bana.)
Genç biri anlatıyor: Bir seher zamanında,
Ben, zemzem kuyusunun bulunurken yanında,
Biri gelip su içti, bıraktı birazını.
O, içip gittiğinde, ben içtim kalanını.
(Badem ezmesi) gibi bir tadı vardı, fakat,
Yüzü örtülü idi, bilmedim kimdi bu zat?
Yine bir seher vakti, geldi zemzem yerine.
Su içip, kalanını bırakıp gitti yine.
Ben dahi içiverdim dibinde kalanını.
Hissettim bu sefer de, (bal şerbeti) tadını.
Üçüncü gün aynı zat, su içti aynı yerde.
(Şekerli süt) gibiydi, lezzeti bu sefer de.
Bu halleri görünce, çok merak ettim onu.
Eteğinden tutarak, sordum kim olduğunu.
Buyurdu ki: (Süfyan-ı Sevri'dir benim adım.
Lakin bunu, kimseye söyleme ey evladım!)
|