Muhammed Baba Semmasi, çok büyük bir velidir.
Derecesi yüksek ve keramet sahibidir.
Ali Ramiteni’nin mübarek sohbetinde.
Yetişerek, kemale geldi nihayetinde.
Kasr-ı hinduvan diye, bir köy vardı ki meşhur,
Behaeddin Buhari, bu beldede doğmuştur.
Lakin henüz doğmadan ve işitilmeden adı,
Onun geleceğini, müjdeledi üstadı.
Şöyle ki, her geçişte, o, Kasr-ı Hinduvan'dan,
Derdi: (Bana, bir koku geliyor ki buradan,
Zuhur eder bu yerde, çok büyük bir evliya.
İnsanların kalbine, saçar o nur ve ziya.)
Gelince yine bir gün, bu bereketli yere,
Buyurdu ki: (O koku, fazlalaşmış bu kere.
Öyle zannederim ki, o, gelmiştir dünyaya.
Büyüyüp yetişince, bu dini eder ihya.)
Bunu söylediğinde hakikaten bu veli,
Henüz üç gün olmuştu, o, dünyaya geleli.
Dedesi, kucağına alarak torununu,
Bu Baba Semmasi’ye getirdi derhal onu.
Görür görmez, kavuştu bir sevinç ve huzura.
Buyurdu: (Kabul ettik bunu biz evlatlığa.)
Sonra Emir Külal’e buyurdu ki: (Ey oğlum!
Bunun yetişmesini, sana ısmarlıyorum.)
Ne zaman ki, gelmişti o, evlenme çağına,
Geldi Baba Semmas’ın mübarek ocağına.
Huzuruna çıkmadan, mescide girdi önce.
Secdeye kapanarak, dua etti şöylece:
(İlahi, belalara, türlü sıkıntılara,
Sabredebilmem için, güç kuvvet ver bu kula.)
Oradan, üstadının yanına gelir gelmez,
Buyurdu ki: (Evladım, öyle dua edilmez.
Allah’tan bela değil, hep afiyet istenir.
Ya Rab, beni rızana vasıl et demelidir.)
Beraber yemek yiyip, kavuştu iltifata.
Gözü, ondan gayriyi görmüyordu adeta.
Yüksek teveccühüne nail olup, o yine,
Ellerini öperek, dönüyorken evine,
Ona bir ekmek verip, buyurdu ki: (Evladım!
Al bunu, belki yolda birine olur lazım.)
Düşündü ki: Yemeği yemiştik biz halbuki.
Verdikleri bu ekmek, neye lazım olur ki?
Yolda misafir oldu, bir fakirin evine.
Gördü ki, muhtaç idi bir ekmek dilimine.
Ekmeği ona verip, öğrendi hikmetini.
Anladı üstadının büyük kerametini.
|