Bir gün Emir Külal’le, yanında talebeler,
Sohbet ediyorlardı oturmuşlar beraber.
Bir ara, güzel yüzlü bir genç girdi içeri.
Selam verip, edeple oturdu diz üzeri.
Sohbetin arasında, o gence, Emir Külal,
Dönüp sual etti ki: (Oldu mu o iş ikmal?)
Dedi ki: (Bitirmeye, gece gün ettik devam.
Sizin himmetinizle, çok şükür oldu tamam.)
Sonra izin isteyip Seyyid Emir Külal’den,
Kalktı ve konuşmadan, çıkıp gitti o yerden.
Ve lakin talebeler, hayret etti bu hale.
Sormaya çekindiler bunu Emir Külal’e.
Bir tanesi, koşarak peşinden o gidenin,
Sordu ki: (Ey arkadaş, sen kimsin, niye geldin?)
Dedi: (Emir Külal’in talebesiyim ben de.
İkamet etmekteyim şu anda Rum elinde.
Şehrimizde, bir cami inşa ediliyordu.
Ve bu işle, üstadım hep ilgileniyordu.
Bize emretmişti ki, biterse inşa eğer,
Camimiz bitti diye, bana da verin haber.
Ben de, üstadımızın bu emri üzerine,
Geldim, haber vereyim bunu kendilerine.)
Talebe anladı ki, hocası pek yüksekmiş.
Dünyanın her yerini meğer irşad edermiş.
Bir gün de, talebeden var idi ki birisi,
Bir gece, sardı onu hocasının sevgisi.
Düşündü ki: Gideyim üstadımın yanına.
Ve sual edeyim ki, emriniz var mı bana?
Gelip gece yarısı, odasına girince,
Gördüğü manzaraya, hayret etti bir nice.
Şöyle ki, kalabalık var idi bir cemaat.
Belliydi ki, hepsi de âlim ve veli bir zat.
Sessiz otururlardı, başları önlerinde.
Ruhani hava vardı, odaya girdiğinde.
Hem öyle kalabalık idi ki bu gelenler,
Talebe, oturmaya güçlükle buldu bir yer.
O da başını eğip, bekledi biraz, fakat,
Az sonra fark etti ki, yok olmuş o cemaat.
Odada, kendisiyle, var idi Emir Külal.
Dedi ki: (Ey efendim, nedir bu gördüğüm hal?)
Buyurdu ki: (O zatlar, rical-ül gaybden idi.
Geçmiş evliyaların ruhaniyetleriydi.
Öyle büyüklerdir ki evladım o veliler,
Öldükten sonra bile, dine hizmet ederler.
Az önce, o mübarek zatlarla beraberdik.
Dine hizmet babında, müşavere ederdik.
Onların sohbetinde, sen dahi hazır oldun.
Bu, çok büyük nimettir, sana müjdeler olsun.)
|