Bir sevdiği vardı ki, ismi, (Emir Hüseyin.)
Bu zatı, Buhara’ya gönderdi bir iş için.
O kimse anlatır ki: Ben Kasr-ı arifandan,
Hocamın emri ile, yola çıktım o zaman.
Yolda, kendi kendime bazen söyleniyordum.
Nefsimi azarlayıp, ona şöyle diyordum:
(Islah olacak mısın ey nefsim acaba sen?
Ve ben kurtulur muyum, bir gün senin şerrinden?
Meğer sen, ne derece hain ve alçakmışsın.
Hatta yüzbin şeytandan, daha zararlıymışsın.)
Ben böyle azarlarken nefsimi tekrar tekrar,
Çıktı birden karşıma, nur yüzlü bir ihtiyar.
Dedi ki: (Sen bu yolda, ne kadar bir meşakkat,
Çektin ki, azarlarsın nefsini böyle evlat?
Sen, önce öğrendin mi, dinini ince ince?
Ve amel eder misin, o ahkam mucibince?
Evet, nefs-i emmaren çok alçak, pek haindir.
Lakin yola gelmesi, gayretine tâbidir.
Tanıttı Hak teâlâ, sana bir mürşidini.
Sen, danışıyor musun, o zata her işini?
Tâbi oluyor musun, o üstada her işte?
Nefisten kurtulmanın çaresi budur işte.
O zatın emrettiği ne ise iş ve hizmet,
Ona, can-ü gönülden ver büyük ehemmiyet.
Evet, zor gelebilir o hizmetler nefsine.
Lakin buna bağlıdır, kurtulman senin yine.
O zatın emrettiği hizmetlerin hepsini,
Yaparsan, temizlersin kötülükten nefsini.
Sen ona muhalefet ettikçe ey evladım!
Bu yolda, ileriye atamazsın tek adım.
Sana, benim en mühim diyeceğim şey şudur:
Hocana tam tâbi ol, kurtuluş işte budur.
Onun her bir emrini, yap hemen, etme tevil.
Yalnız onun emrine tâbi ol, nefse değil.)
Ben onun sözlerini dinliyorken gönülden,
Bir de baktım, bir anda kayboldu göz önünden.
Ne güzel nasihatler etti bana o bizzat.
Ve lakin merak ettim, kimdi o mübarek zat?
Onun bu sözlerini, yazdım o gün kalbime.
Hemen bir çeki düzen verdim kendi halime.
Ben bu güzel sözleri, tefekkür ederekten,
Hocamın huzuruna, kavuştum sabah erken.
O sabah namazını, hocam ile beraber,
Kılınca, bana bakıp tebessüm eylediler.
Ve bana sordular ki: (O güzel nasihatı,
Söyleyen kimdi acep, tanıdın mı o zatı?)
(Tanımadım) deyince, buyurdu ki: (Ey evlat!
O, hazret-i Hızır’dı, etti böyle nasihat.)
|