Bir gün, bir talebesi Bahaddin Buhari’ye,
Bir miktar elma alıp, getirmişti hediye.
Elmaları, herkese dağıtıp o büyük zat,
Buyurdu ki: (Bunları, yemeyin şimdi fakat.
Sebebine gelince, şu anda bu elmalar,
Allahü teâlâyı zikredip anmaktalar.)
O böyle buyurunca, duydular o an bir ses.
Onların tesbihini, işitti hemen herkes.
Yine bu evliyanın, aşık bir talebesi,
Olan Emir Hüseyin, anlatır ki kendisi:
Üstadım, bir gün bana buyurdu: (Bak ciğerim!
Yarın ben, bir dostumu görmeye gideceğim.
İnşallah onbeş güne gelirim yine ama.
Ben gelinceye kadar, sabret ayrılığıma.)
Ve o sabah, bir kısım talebeyle beraber,
Medreseden ayrılıp, o sefere gittiler.
Lakin ben, çok üzüldüm onun bu gidişine.
Hiç dayanamıyordum, bu firak ateşine.
Üstadım ayrılınca, zannettim ki, içimden,
Kalbim de kopuverip, gitti onun peşinden.
Nasıl dayanırdım ki bu firaka ey Rabbim?
Onun ayrılığıyle tutuştu, yandı kalbim.
Dergahta, talebeden bir kişi daha vardı.
O dahi, bu halime dayanamaz, ağlardı.
Ona dedim: (İnşallah, üstadım hazretleri,
Bu halimi keşf edip, seferden döner geri.)
Ertesi gün baktım ki, üstadım, hakikaten,
Yarı yolda vazgeçip, geri gelmiş seferden.
Heybetle bana bakıp, buyurdu ki: (Ey oğlum!
Ben sana demedim mi, onbeş gün burda yokum.
Sen, muhabbet dağını set çektin önümüze.
Ne mümkün onu aşıp, çıkılsın hemen düze?)
Sonra, o talebeye sordu ki nazar edip:
(Ne diyordu dün gece, bu, bizlerden bahsedip?)
Dedi ki: (Sizi anıp, devamlı ağlıyordu.
İnşallah yarı yoldan, döner gelir diyordu.)
Buyurdu: (Bu derece çok muhabbet ve istek,
Set çekti önümüze, mümkün mü aşıp gitmek?)
O anda bakıverdim üstadımdan tarafa.
Heybetinden, kalbime korku düştü bu defa.
Ayaklarına düşüp, af diledim kendinden.
O dahi affeyledi, yine merhametinden.
Ve sonra buyurdu ki: (Evladım, beni dinle.
Benden ayrı kalınca, düşün beni seninle.
Çünkü ben, senden ayrı değilim ki evladım.
Ne zaman beni ansan, o anda yanındayım.)
|