Bir gün (Melik Hüseyin), çok büyük bir ziyafet,
Hazırlayıp, onu da yemeğe etti davet.
Behaeddin Buhari, teşrif etti biriyle.
Lakin o yemeklerden, yemedi lokma bile.
Buna, Melik Hüseyin üzüldü bi ihtiyar.
Düşündü ki: Acaba ne için yemiyorlar?
Arz etti ki: (Efendim, sofradaki yemekler,
Şahsi malımdan olup, helal ve temizdirler.
Rahatça yiyiniz ki, hepsi de helal taam.
Asla karışmamıştır içlerine tek haram.)
Behaeddin Buhari buyurdu ki: (Ey oğlum!
Yemeklerin hepsi de helaldir, biliyorum.
Ve lakin bu Hirat’ın çok fakir ve açları,
Var ki, tek bir lokmaya vardır ihtiyaçları.
Böyleyken, biz burada, bu çeşitli ve leziz,
Yemekleri, rahatça nasıl yiyebiliriz?)
Bir gün de buyurdu ki: (Gadap ve kerahetle,
Pişirilen yemekte, zulmet olur gayetle.
Hem böyle taamlarda, olmaz hayır, bereket.
Şifa değil, bilakis olurlar dert ve illet.
Yani böyle yemeği, her kim ki yerse eğer,
Ondan, hep zuhur eder fena, kötü fiiller.
Hiç gaflete dalmadan, Allah’ı düşünerek,
Neşe ve sevinç ile yapılırsa bir yemek,
Hayırlı, bereketli olmuş olur bu defa.
Ve ondan yiyenlere, olur şifa ve deva.
İnsanların işinde, olursa hata, kusur,
Şüpheli yemeklerden mutlaka hasıl olur.
Yine ibadetlerden, manevi lezzet almak,
Bilhassa namazları, huşu içinde kılmak,
Yani tam varabilmek, onun ulvi zevkine,
Helal lokma yemeğe bağlıdır bu da yine.
Kâfi değil yemeğin helalinden olması.
Lazımdır agah halde onun hazırlanması.
Yani Hak teâlâyı, kalben hatırlayarak,
Gadaplı ve öfkeli bir halde olmayarak,
Seve seve, zevk ile pişirilirse eğer,
Görürler faydasını, o yemekten yiyenler.
Ayrıca, yemenin de usulü vardır yine.
Tam dikkat etmelidir, yemek edeplerine.
Allahü teâlânın huzurundaymış gibi,
Oturup, adabıyla yemelidir yemeği.
Kim yemekte bunlara, ederse tam riayet,
Kıldığı namazlardan, alır bir tat ve lezzet.
Ve her kim de yer ise, şüpheli, haram taam,
Ve yemek adabına riayet etmezse tam,
Kıldığı namazlardan, alamaz manevi tat.
Elbette kendindedir, bu kusur ve kabahat.)
|