Alaaddin-i Attar, büyük bir veli idi.
Çok zengin ve soylu bir aileye sahipti.
Gitti bir gün hazret-i Bahaddin Buhari’ye,
Dedi: (Kabul buyurun, beni talebeliğe.)
Buyurdu ki: (Öyleyse, bir sepet elma alıp,
Kendi mahallenizde, sat onları bağırıp.)
Anında (Peki) dedi Alaaddin-i Attar.
Bağırıp elma sattı, o gün akşama kadar.
O akşam, hocasının geldi hanelerine.
Arz etti ki: (Getirdim emrinizi yerine.)
Buyurdu: (Bu elmaya, biraz daha elma kat.
Yarın, kardeşlerinin dükkanı önünde sat.)
Yine (Peki) dedi ve az daha elma aldı.
O dükkanlar önünde, elma sattı devamlı.
Ve lakin kardeşleri, onu böyle görünce,
Maksat ve gayesini anlamadılar önce.
Dediler ki: (Kardeşim, rezil ettin bizi sen.
Maksadın para ise, verelim ne istersen.
Elma satacak kadar düşmedik çok şükür biz.
Lakin senin yüzünden, rezil olduk hepimiz.)
Ve lakin Alaaddin duymuyordu bunları.
Ve onun tek gayesi, satmaktı elmaları.
Ertesi gün, olmuştu hocasına talebe.
(Peki) dediği için, kavuştu bu devlete.
Hocası Behaeddin Buhari, bu sebepten,
En çok onu severdi, yüzlerce talebeden.
Diğerleri, çok merak ederlerdi hep bunu:
(Hocamız, ne sebepten bizden çok sever onu?)
Bir gün nehir yanında, sohbet ediyor iken,
(Alaaddin kalk!) diye, seslendi ona birden.
Bütün talebeleri bekliyorken merakla,
Buyurdu: (Alaaddin, şu akan nehre atla!)
(Peki) deyip, kendini attı nehir içine.
Devam etti hocası, kalan sohbetlerine.
Talebeler, çok hayret içinde kaldı lakin.
Zira nehir içinde, kayboldu Alaaddin.
Birkaç saat geçince, hocaları, aniden,
(Alaaddin çık!) diye, seslendi ona birden.
Çıktı nehir içinden bu ikinci emirle.
Baktılar, elbisesi ıslanmamıştı bile.
O, bir gün buyurdu ki: (Kul hakkı mühimdir pek.
Ahirete kalırsa, çetin olur ödemek.
Hanımlarınız ile, helallaşın bu yüzden.
Hatta helallaşmadan çıkmayın evinizden.
Hassas davranılırsa İslam’a tâbiyette,
Bir kırgınlık, üzüntü vuku bulmaz elbette.
Nerede ihtilafa düşerse birileri,
İslam’a uymamaktan vuku bulur ekseri.
|