Ubeydullah-ı Ahrar, Hakkın veli kuluydu.
Kalbi, Hak teâlânın aşkıyla yanıyordu.
Nur parlardı yüzünde, henüz o küçük iken.
Hak teâlânın zikri, düşmezdi hiç dilinden.
Kendisi anlatıyor: Mektebe gidiyordum.
Lakin Hak teâlâyı, bir an unutmuyordum.
Öyle zannederdim ki, herkes de, benim gibi,
Asla gafil olmayıp, hiç unutmaz Rabbini.
Bir gün hava soğuktu, mektebe gider iken,
Ayağım, bir çamura batıverdi aniden.
Çamurdan kurtulmaya uğraşırken o ara,
Pabucum, ayağımdan batıverdi çamura.
Ben, o zaman bir müddet, gafil oldum Allah’tan.
Zira pabuçlarımı düşündüm kısa bir an.
Karşıda, köylü bir genç, çift sürerdi tarlada.
Düşündüm: Onun kalbi, gafil değil şu anda.
O çiftçi, bir an bile Rabbini unutmazken,
Ben nasıl gafil oldum, biraz çamur yüzünden.
Pek fazla üzülmüştüm, ben böyle düşünerek.
Ağladım hüngür hüngür, gözyaşları dökerek.
Zira zannederdim ki, şimdi bütün insanlar,
Allah’tan bir an bile, asla gafil olmazlar.
Büluğ yaşıma kadar, hep böyle zannederdim.
Herkese, bu şekilde, hep hüsn-ü zan ederdim.
Sonradan anladım ki, meğer böyle değilmiş.
Bazı seçkin kullara, nasip olurmuş bu iş.
Yine bir gün çocukken, rüyada gördüm ki ben,
İsa aleyhisselam, yanımda otururken,
Başımı okşayarak, buyurdu ki: (Evladım!
Senin yetişmen için, edeceğim ben yardım.)
Rüyamı anlatınca, âlimler dediler ki:
(O, ölüyü dirilten bir Nebi elbette ki.
Madem İsa Peygamber seni yetiştirecek,
Öyleyse bu hasletten, sana da verilecek.
Yani o dirilttiyse şu ölmüş bedenleri,
Sen de dirilteceksin, ölü olan kalpleri.)
Ubeydullah-ı Ahrar buyurdu: Ey insanlar!
Bilin ki, önümüzde gayet çetin günler var.
Ahirette herkese sual ve hesap vardır.
Peygamber efendimiz, şöyle buyurmaktadır:
(Nasıl ki, sürüsünden mesul ise bir çoban,
Siz dahi mesulsünüz, çoluk çocuğunuzdan.)
Ayrıca, ihlas ile yapın ki her ameli,
Mahşerde, onlar size olsunlar faideli.
Rabbimiz buyurur ki: (Siz, ibadetinize,
Riya sokmaz iseniz, azap yapmam ben size.)
Yani tam ihlas ile, yapılırsa ibadet,
Hak teâlâ o kula, hiç azab etmez elbet.
|