Mektubat kitabında bu büyük evliya zat,
(Tasavvuf)tan bahsedip, şöyle etti nasihat:
(Kalb ile yapılacak vazife, beş adettir.
Biri, Hak teâlânın ismini yad etmektir.
Kalbde, yani gönülde, hiç ses çıkarmayarak,
Rabbi hatırlamaktır, yalnız hayal olarak.
İkinci, kelime-i tevhidi aynı halde,
Yine sessiz olarak söylemektir hayalde.
Üçüncüsü, kalbinden masivayı atmaktır.
Yani Haktan gayriyi, gönlünden çıkarmaktır.
Mahluk düşüncesinden temizlenmiş olunca,
Hakka teveccüh eder o kalb artık doğruca.
Bir şişe, boşalırsa eğer içindekinden,
O boşalan şişeye, hava girer peşinden.
Sen, kalbini düşmandan boşaltır isen şayet,
Dostu davet etmeye, o zaman kalmaz hacet.
Dördüncüsü, Allah’ı düşünmektir ki her an,
O, her şeyi görüyor ve biliyor her zaman.
Beşincisi, Allah’ın bir evliya kulunu,
Düşünüp, sevgi ile hatırlamaktır onu.
O zatı düşündükçe, sevgisi daha artar.
O velinin kalbinden, kalbine feyiz akar.
Ne kadar çok olursa, ona sevgi, muhabbet,
Kalbine, daha fazla akar feyiz, bereket.)
Bu zat buyuruyor ki yine bir mektubunda:
(Yükselebilmek için bu tasavvuf yolunda,
Rehberliği lazımdır yol bilen bir kişinin.
Ve sohbeti lazımdır, hem kâmil bir mürşidin.
Böyle bir rehber bulmak, çok büyük bir nimettir.
Bulunca, yapacak iş, ona teslimiyettir.
O Allah adamının bir şefkatli bakması,
Siler atar kalbdeki karartı, kir ve pası.
Bu beş vazife ile, bir rehberin sohbeti,
Kolay yapmak içindir, asıl İslamiyet’i.
Maksat, Resulullaha daha iyi uymaktır.
Emirleri yapmakta, bir kolaylık duymaktır.
İslam’a uymadıkça, yapılan vazifeler,
Ve rehberin sohbeti, faide veremezler.
Birinci vazifesi bir müminin velhasıl,
Rabbinin rızasını elde etmektir asıl.
Bunun ise tek yolu, Resule tam uymaktır.
Ve bid’at ve günahtan, tamamen kurtulmaktır.
Resule tam ve doğru uyabilmek için de,
İhlas sahibi olmak lazımdır her işinde.
Zira ibadetlerde, olmazsa eğer ihlas,
Rıza-i ilahiye asla kavuşulamaz.
İhlas da, tasavvufla nasib olur insana.
Ancak böyle erilir, Allah’ın rızasına.
Eshab, Resulullahın sohbetine koştular.
İhlasta, en yükseğe, zirveye ulaştılar.
Onlar, verdiği zaman bir avuç kadar arpa,
Kavuşurlar idi ki öyle fazla sevaba,
Başkaları verse de, dağ kadar para, altın,
Yine kavuşamazlar sevabına Eshabın.)
|